İşte Alen Markaryan'ın Akşam Gazetesindeki yazısı:
Öyle bir cendere ki
Kadıköy’e gidip F.Bahçe’yle uğraşıyor,
1 milyon entrika içinde adeta
cebelleşiyorsun.
Tam, “Bir nefes alayım” diyorsun,
Bu sefer G.Saray’ın Alanya’da zincirleme kayırılmasını izliyorsun.
Muslera’nın göreceği kırmızının
Ve Alanya’nın kazanacağı penaltının
Uydurma bir ofsaytla güme gittiğini görüyorsun.
Hangisiyle uğraşacağını şaşırıyor,
“Vay be” diyorsun.
Bir rahat bırakın.
Bir gün de kafamız takılmasın size.
Her maçınızda tiyatro olmak zorunda mı?
Sonra diyorsun ki
“Onu da boşver, bunu da.”
Bugün Beşiktaş’ın maçı var.
***
Şenol Güneş’e “Geçmiş olsun” demek yerine,
Başındaki dikişlerle uğraşan topluluğa hayretler içinde bakarken,
Biz hocamıza başındaki kanın onurumuz olduğunu söyleyerek maça geçiyoruz.
Sahaya baktığımızda kırmızı kart cezalısı Pepe’nin yerine Vida oynuyordu.
O kadar.
Gerisi bildiğiniz çocuklardı.
Dakikalar ilerledikçe insanların kafasındaki soru işaretlerinin birbirine,
Ve buna bağlı durgunluğun da orta yere çarptığını görüyoruz.
Sonra serseri bir korner topunun,
Negredo’nun ayağından ağlarla buluştuğunu,
Ve bu minvalde tribünlerin hareketlendiğini notlarımız arasına iliştiriyoruz.
Sarı kart sınırındaki Quaresma’nın daha sakin,
Ama daha adrese teslim olduğunu keyifle izliyoruz.
Hele bir topuk pası var ki bütün stadı ayağa kaldırdı diyebiliriz.
Maçın 30 dakikalık bölümüne baktığımızda,
Oyunun orta saha mücadelesi şeklinde geçtiğini,
Her iki takımın da gol pozisyonuna giremediğini söyleyebiliriz.
Sonra 1 dakika içinde Pereira’ya 2 pozisyon verdik.
İlkini kurtardı, ikincisini engelleyemedi Fabri: 1-1.
Klasik yenilen golün etkisiyle tepki verdik ama pek de tesirli olduğu söylenemez.
Topçular düdükle beraber soyunma odasına giderken,
Atiba’nın olmayışını orta sahada net hissettiğimizi belirtmek durumundayım.
60. dakikaya geldiğimizde,
İlk yarının aksine daha çok kazanma hırsı vardı Beşiktaş’ın.
Daha gözle görülen, istekli ve atak olma durumu söz konusuydu.
İlk yarıda giremediğimiz pozisyonlara bol bol girmeye başlamıştık.
Bu arada Caner sakatlanıp yerini Gökhan’a bıraktı.
Oğuzhan da sakatlanmadan (!) Tolgay’a.
Malatya iyice kapanmış, zaman iyice daralmıştı.
İstek dakikaları, yerini telaş dakikalarına bırakmıştı.
Ve bilinçli bilinçsiz ortalar gidip geliyordu gözümüzün önünde.
Onlardan birinde taaa 81. dakikada Şenol Güneş’in yarılan kafasını gördüm.
Adriano’nun ortasına Malatya defansının arasında yükselmiş, topu ağlara gönderiyordu.
Talisca, “Golü ben attım” diye elini kaldırdı ama ben golü Şenol Hoca’ya yazdım.
Zira topa vururken saydım.
Tam 5 dikiş vardı kafasında.
Sonra Quaresma arz-ı endam etti bir frikik vuruşunda.
Topu ağlara, öpücüğü Şenol Hoca’nın yarılmış kafasına bıraktı.