Bilal Meşe, Beşiktaş Dergisi'ne yazdı
Spor yazarı Bilal Meşe, Süleyman Seba ile nasıl tanıştığını, nasıl Beşiktaşlı olduğunu, Beşiktaş Dergisi'ne yazdı.
Ajans Beşiktaş - Spor yazarı Bilal Meşe, Süleyman Seba ile nasıl tanıştığını, nasıl Beşiktaşlı olduğunu, Beşiktaş Dergisi'ne yazdı. İşte Bilal Meşe'nin Beşiktaş Dergisi'ndeki yazısı;
''13 Ağustos 2014... Bu tarih geldiğinde içimi hüzün kaplar! Zaman tüneline girerim ister istemez. Onunla yaşadıklarım aklıma gelir. O bizim Süleyman abimiz. O Beşiktaş’ın sembol isimlerinden biri... O söylemleri, duruşu, dürüstlüğü ve karizmatik kişiliğiyle Türkiye’ye ve tüm renklere örnek... Ayrıştırıcı değil, birleştirici... Tüm kulüplerin saygı duyduğu bir spor adamı. Sıkışan kapısını çalardı, gönlü herkese açıktı. Türkiye Cumhuriyeti için canını verirdi; o kadar vatanseverdi. Mustafa Kemal Atatürk aşığıydı, onun ilkelerine sıkı sıkı bağlıydı, gençlere bıkmadan usanmadan onu anlatırdı.
Evet, Süleyman Abi, vefat edeli altı yıl olmuş... Ne çabuk da geçiyor zaman, daha dün gibi... Cenaze törenini baştan sona Mustafa abi (Denizli) ile izledik, yan yana oturduk... Gerçi biliniyor ama ben yine anımsatmak isterim.
Mustafa Denizli de koyu Beşiktaşlıdır... Hiç unutmam bir gün İnönü'de Kocaelispor maçı var, takımın başında da Denizli hocamız... Takımlar sahada ısınıyor... Kocaelispor'un soyunma odasının kapısı açık, yani kapalının tam altı. Kapalı, 'Beşiktaşım sen çok yaşa, canım feda sana' tezahüratını yapıyor. Kapıdan içeri şöyle bir baktım, Denizli hocamız, kapalının sloganına eşlik ediyor, hem de bağıra bağıra...
- Hayırdır hocam?
- Ne oldu ki?
- Kocaelispor'un teknik direktörüsün, Beşiktaş tezahüratı yapıyorsun!
- Bir sakıncası mı var Arap? Ben de Beşiktaşlıyım, bilmiyor musun?
Yani sorumu ağzıma tıkadı sevgili Mustafa hocam... Beşiktaşlılığını saklamazdı, Süleyman abiyi de çok severdi. İnönü Stadı'nda yapılan cenaze töreninde Mustafa hocamın gözlerinin dolduğunu anımsıyorum... Cenaze törenine katılım mı? 'İğne atsanız, yer düşmez' misali... Beşiktaşlısı, Fenerlisi, Galatasaraylısı, tüm futbol sevdalıları oradaydı. Futbolla ilgisi olsun olmasın herkes vardı. Tanınmış iş adamlarından tutun da Akaretler'de kağıt toplayan çocuklara kadar... Herkeste derin izler bırakmıştı. İnanın bu yazıyı yazarken, tüylerim diken diken oldu.
Altı yıl geçti, seni hiç unutmadık Süleyman abi, hâlâ aramızdasın... Eski dostları... Unutmayacağız, unutturmayacağız... Ömrümüz sürdüğü sürece onu anacağız, tanımayanlara anlatacağız. Aramızdan ayrıldın gittin... Ama biliyorum ki bulutların üzerinden bir yerden görüyorsun bizi. Biz ise sensizliğe alışamıyoruz bir türlü; zaman zaman eski dostların olarak bir araya geliyor, eski günleri konuşuyoruz, seninle ilgili anılarımızı paylaşıyoruz... Mekanın cennet, ışıklar yoldaşın olsun Süleyman abi.
Süleyman abi ile ilk tanışmam
Süleyman abi ile tanışmam ta 1970'li yılların başına rastlar... Benim gazetecilikte bugünkü konumuma gelmemde Faik Gürses abimin büyük katkısı vardır. Süleyman abiyle de onun sayesinde tanıştım. O zamanlar Beşiktaş'ta Motorest diye bir mekan vardı, spor dünyasının uğrak yeriydi. Kimler yoktu ki; yazsam inanın buraya sığmaz, roman olur roman! Yine o yıllarda bu kez başka bir balık restoranında Süleyman abi, yakın dostları ve gazeteciler toplu yemek yiyorlardı... Faik abi, 'Hadi sen de gel, Süleyman abi ile tanıştırayım seni' dedi. Çok heyecanlandım, elim ayağıma dolaştı. Gittim, masanın bir kenarına iliştim... Pos bıyıklı, karizmatik, liderliğin tüm özelliklerini taşıyan bir fotoğraf vardı karşımda... Yaşım 17 civarı...
Kaval kemiğe atılan tekmeler
Tez kanlıyım, meraklıyım... Tabii ki o masada söze girmek için mangal gibi yürek isterdi. Yine de bir fırsatını buldum, araya girdim, 'Baba sen ne iş yaparsın?' dedim, hay demez olsaydım... Masanın altında sağlı-sollu kaval kemiğime tekmeler ardı ardına geldi! O gün sadece şu sözünü anımsıyorum;
- Evladım çok meraklı bir çocuksun, devlet memuruyum.
E o kadar tekmelerden sonra, dilim tutuldu, saatlerce hiç konuşmadan sohbetleri dinlemekle yetindim. İster inanın ister inanmayın, tüm merakıma karşın 10 yıl sonra öğrenebildim Süleyman abinin MİT’ten olduğunu...
Onun sayesinde renk değiştirdim
Nasıl Beşiktaşlı olduğuma gelince... O yaşıma kadar Galatasaraylıydım. Ama öyle fanatik falan değil, olanı da hiçbir zaman sevmedim. İşin açıkçası Süleyman abinin o müthiş pozitif enerjisi ve sohbetlerde günümüze dair kullandığı cümleler, onun Beşiktaş sevdası, renk değiştirmemde büyük rol aldı. Evet, Beşiktaşlıyım ama asla fanatik olmadım. Gazetecilik hayatıma, yani işime hiç karıştırmadım.
Siyaset, spor yazarı, iş adamları
Süleyman abinin 'dostlar' sofrasında spor yazarından tutun da, siyaset yazarlarına kadar her kesimden isimler vardı. Nehar Tüblek, Hasan Pulur, Nail Güreli, Mehmet Ali Yılmaz, Necmettin Yılmaz, Özhan Canaydın, Talay Erker, Şansal Büyüka, Atilla Gökçe, Oktay Kurtböke, Çetin Emeç, bizim kulvardan Faik Gürses, İlker Ateş, Kazım Kanat, Salih Sezer, Onur Belge, Gürel Yurttaş, Dayı Fethi (Uzun), Faik Çetiner, Tarık Çaldıran, Güven Taner, Nezih Alkış, Mustafa Anıklı, Çoşkun Türk, İlyas Namoğlu, Doğaner Gönen, Tufan Türenç, Fikret Ercan, Necil Ülgen, Mehmet Demircan...
Yaşayanlar da var, aramızdan ayrılanlar da... Hatta unuttuklarım da olabilir. Öyle ki ünlü işadamları da zaman zaman o yemeklere katılırdı. Rahmi Koç, Abdullah Kığılı, Şenes Erzik, Ali Şen, Emin Cankurtaran gibi... Her kesimle iletişim halindeydi Süleyman abi. Dostlukları derindi.
'Bilal abi yazdıysa doğrudur'
Beni bilen bilir, hayatımda hiç yalan haber yazmadım, yazmayı da beceremem! Elbette transfer dönemleri biz gazeteciler için zorlukların en büyüğüdür. Her gün papatya fallar açılır, bir bakarsınız ki ne gelen var ne giden!
Sevgili duayen abim Atilla Gökçe, yazarlığının yanı sıra müthiş muhabir özelliklerine sahiptir. Gittiği yerlerde sadece yorum yazmaz, manşetlik haberler de çıkarır. Bu özelliğini hâlâ koruyor, bu anlamda örnek bir fotoğraftır Atilla abi...
Metin-Ali-Feyyaz, Beşiktaş'ın efsane kadrosu... Gökhan Keskin'le ilgili bir transfer haberi yazmıştım o yıllarda. Atilla abinin yolu Gökhan Keskin'le çakışır... E, ne de olsa serde gazetecilik var, Atilla abi, Gökhan'ın önünü keser, sorar. Bir başka kulüpten teklif var Gökhan Keskin'e... Atilla abi, Gökhan'a, "Kaptan Bilal Meşe bir haber yazmış seninle ilgili, transfer üzerine" der. Gökhan Keskin şu cevabı verir: 'Valla abi, Bilal abi yazdıysa doğrudur!'
Tek duvar kağıtları kaldı
Rotayı zaman tüneline çevirelim, habercilik (gerçi hâlâ yapıyorum), yani muhabirlik yıllarına dönelim... Hani derler ya 'Gazeteci uyumaz' diye...
Valla bu benzetmenin benimle çok örtüştüğünü düşünüyorum. Öyle ki adım 'yarasa'ya çıkmıştı!
Akaretler'deki kulüp binasının önünde her gün nöbet tutardım adeta! Benzetme yerindeyse, Beşiktaş'ta kuş uçsa haberim olurdu. Elbette atladığım haberler var, yok değil. Özellikle yönetim içindeki tartışmaları, kavgaları, söylemleri didik didik ederdim ve bir gün sonra Milliyet'te manşet olurdu. Düşünün içerdeki bire bir konuşmaları, kelimesi kelimesine yazdığımı anımsıyorum. O yıllarda Süleyman abinin yakından takip ettiği iki gazete vardı, biri Cumhuriyet, diğeri Milliyet idi. Yönetimdeki tartışmaların Milliyet'te çıktığı gün Süleyman abinin küplere bindiğini dostlarım hâlâ anlatır...
- Yahu kardeşim, bu konuşmaları kim veriyor Bilal'e?
Bana da sorduğu anlar oldu, olmadı değil. Ama kaynaklarımı hiç söylemedim. O sıralarda Süleyman abi yönetimi toplar:
- Yahu arkadaşlar burada ne konuşuyorsak, ertesi gün Milliyet'te! Nasıl olur?
- Sanırsınız ki adam buraya kayıt cihazı koymuş!
Ve bu konuşmanın ardından odanın her yeri didik didik aranır, masanın altına bakılır, hiçbir şey bulamazlar! Belki abartı olacak, bir duvar kağıtlarının sökülmediği kalmış! Bu gelişmeyi yıllar sonra yönetimlerde yer alan isimlerden çok dinledim.''