Mitar Mrkela: "Beşiktaş'ta uzun süre kalamadığım için pişmanım"
Beşiktaş'ın unutulmaz sol açıklarından Mitar Mrkela, 26 yıl öncesinin siyah-beyaz sayfalarını, Goal Türkiye'den Onur Özgen ile birlikte yeniden karıştırdı.
Ajans Beşiktaş - Büyük çoğunluğu Serpil Hamdi Tüzün döneminde özkaynaktan yetişen Beşiktaş'ın altın jenerasyonunun, üst üste şampiyonluklarla lige ambargo koyduğu Gordon Milne dönemindeki tek eksiğinin kaliteli yabancı futbolcularla desteklenememesi olduğu söylenir.
1992 yazında Twente'den Beşiktaş'a transfer olan Mitar Mrkela ise çoğu insana göre o dönemde siyah-beyazlılara gelen nadir iyi yabancı oyunculardan biridir. Hızı, tekniği, raket gibi kullandığı sol ayağı ve sol kanattan yaptığı isabetli ortalarıyla o sezon Beşiktaş taraftarının büyük beğenisini kazanan Mrkela'nın buna rağmen siyah-beyazlılardaki kariyeri yalnızca bir sezonla sınırlı kalır. Ve ne yazık ki, kendisinin de söylediği gibi, bu ayrılığın futbolla hiçbir ilgisi yoktur. Nihayetinde ise tıpkı Les Ferdinand ya da Mario Gomez gibi, Mrkela da Beşiktaş taraftarlarının sadece bir yıl seyredebildiği ama unutamadığı oyunculardan biri olarak tarihteki yerini alır.
Şu sıralarda Kızılyıldız'ın futbol direktörü olan Mitar Mrkela, 26 yılın ardından Türkiye'deki ilk röportajını ise Goal Türkiye editörü Onur Özgen'e verdi.
Beşiktaş’a transfer olmadan bir sezon önceki yaz kampında, Twente formasıyla Beşiktaş’a karşı bir hazırlık maçında oynuyorsunuz. Ve Beşiktaş o maçtaki performansınızı çok beğenip, bir sonraki sezon sizi transfer ediyor. Sizi İstanbul'a getiren o maçı hatırlıyor musunuz?
Evet, Ağustos ayında Enschede’de oynadığımız bir hazırlık maçıydı. 2-2 bitmişti. Recep Çetin’e karşı oynamıştım. Gerçekten çok ofansif ve modern bir sağ bekti. Ben de o maçta Beşiktaş’ın dikkatini çekmişim. Bu yüzden bir sonraki sezon beni transfer etmişlerdi.
Beşiktaş’a geldiğinizde ise ortada üç sezon üst üste şampiyon olan bir takım vardı. Çok güçlü ve hazır bir takıma gelmiştiniz. Buna rağmen takıma çabuk bir şekilde girebilmeyi başarmak, sizin için zor değil miydi?
1992’de Beşiktaş’a transfer olduğumda, sizin de söylediğiniz gibi üç sezon üst üste şampiyon olan bir takım vardı. Fakat ben tecrübeli bir futbolcuydum. Kızılyıldız’dayken Avrupa Kupaları’nda yıllarca oynamıştım. Ayrıca iki yıl da Twente’de forma giymiştim.
Beşiktaş’a geldiğimde ise takımın bir sol kanat oyuncusuna ihtiyacı vardı. Ama gerçekten çok iyi bir takıma gelmiştim. Sanırım Beşiktaş tarihinin en iyi jenerasyonuydu. Çok iyi bir takım ruhu vardı. Bütün oyuncular birlikte yaşıyor, birlikte nefes alıyordu. Maçların çoğunu son dakikalarda bulduğumuz gollerle kazanıyorduk, çünkü sahaya gerçek bir karakter koyuyorduk. Müthiş bir takım içi atmosfere sahiptik ve bunda da kaptan Rıza Çalımbay’ın büyük etkisi vardı. O gerçek anlamda Beşiktaş’ın adamıydı! Tüm bunların sayesinde ben de takıma çok çabuk adapte olabildim.
O sezon Beşiktaş’a Fani Madida ile birlikte transfer edilmiştiniz. Siz, Madida ve Metin Tekin... Acaba ligde sizden daha hızlı bir takım var mıydı?
Diğer takımları çok hatırlamıyorum. Ama Trabzonspor’u gayet iyi anımsıyorum. Hami Mandıralı gibi çok iyi ve çok çabuk oyuncuları vardı.
Şampiyonluğu averaj farkıyla Galatasaray’a kaptırmıştınız. Sizin için çok dramatik bir sezondu. O sezona dair neler söylemek istersiniz?
Benim için büyük bir hayal kırıklığıydı. Çok iyi bir sezon geçirmiştik, ama şampiyon takımın belli olması son maça kalmıştı. Biz İstanbul’da Gençlerbirliği’ne karşı, Galatasaray da Ankara’da Ankaragücü’ne karşı oynamıştı. Onların maçı henüz 20. dakikada 5-0 olmuştu. Beşiktaş’taki bütün oyuncuların ve taraftarların, o maçta olanlara çok kızdıklarını hatırlıyorum. Hepimiz için büyük bir şok ve hayal kırıklığı olmuştu.
Sizden önce Türkiye’ye Yugoslavya’dan büyük bir sol kanat oyuncusu daha gelmişti: Cevad Prekazi. Ama onun kendini göstermek için sizden çok daha fazla zamanı olmuştu. Yedi yıl Türkiye’de kalmış ve Galatasaray’ın tarihine geçmeyi başarmıştı. Siz de Beşiktaş’ta daha fazla oynayabilseydiniz, Beşiktaş’ın Prekazi’si olabilir miydiniz?
Beşiktaş’ta uzun süre kalamadım, evet. Kalsaydım ne olurdu bilemiyorum, bunu tahmin etmek zor. Ama Beşiktaş'ta uzun süre kalamadığım için pişmanım.
Buna rağmen Beşiktaş taraftarları sizi asla unutamıyor. Sadece bir yıl içinde insanların üzerinde bu etkiyi bırakmayı nasıl başardınız?
Beşiktaş’ın gerçekten çok iyi, kendini kulübüne adamış taraftarları var. Takımın o dönemde çok başarılı olmasının nedenlerinden biri buydu; oyuncularla taraftarlar arasındaki etkileşim. Taraftarlar her zaman çok ateşli ve tutkululardı, biz oyuncular da aynı enerjiyi sahaya koymak isterdik.
Peki Beşiktaş’tan ayrılma nedenlerinizle ilgili bir şeyler söylemek ister misiniz?
Öncelikle Beşiktaş’a dair hep iyi şeyler hatırlıyorum. Beşiktaş’tan ayrılma nedenime gelirsek, bunun futbolla ve özellikle Beşiktaş ile bir ilgisi yoktu. O yüzden bu konu hakkında konuşmak istemiyorum.
Özellikle 1980’li yıllarda Türkiye’ye birçok Yugoslav futbolcu ve antrenör geldi. Kimi başarılı, kimi başarısız oldu. Ama sanırım iki ülkenin birbirine yakın kültürlere sahip olduğunu söyleyebiliriz. O dönem Türkiye’yi tercih etmenizi sağlayan nedenlerden biri bu olmuş muydu?
Bu doğru. Daha önce bir Batı ülkesi olan Hollanda’da yaşamıştım. Ardından Türkiye’ye geldim. Türkler ile Sırpların mantalitesi, Batı toplumlarıyla kıyaslarsak, birbirine çok daha benziyor. Bu da elbette Türkiye’yi seçmemde etkili olmuş olabilir.
Sol ayağınız çok güçlüymüş. Güçlüymüş diyorum, çünkü siz Beşiktaş’ta oynarken ben sadece 3 yaşındaydım. Ama eski kuşak Beşiktaş taraftarları, sizi asla unutamıyor. Ben ise şunu sormak istiyorum: O takımda, başka efsane bir solak daha vardı. Ve ben onu çok iyi hatırlıyorum. Eminim siz de öyle. Sergen Yalçın’dan bahsediyorum. Sergen hakkında neler hatırlıyorsunuz? Onunla ilgili neler söylemek istersiniz?
Ben Beşiktaş’ta oynarken, Sergen çok genç bir oyuncuydu. As takıma yeni yeni giriyordu. Antrenmanlarda ne kadar yetenekli bir oyuncu olduğunu görebiliyordunuz. Yanlış hatırlamıyorsam, sezonun ikinci yarısında Gordon Milne ona daha fazla şans vermişti. Sergen de hemen çok iyi oynamaya başlamıştı. Sahip olduğu hünerleri göz ardı edemezdiniz. Kesinlikle sıra dışı bir yetenekti.
Peki ya başkan? Süleyman Seba’yı nasıl hatırlıyorsunuz?
Beşiktaş için çok önemli bir insan olarak hatırlıyorum. İstanbul’a sözleşme imzalamak için geldiğimde yaptığımız görüşme de dahil olmak üzere, Beşiktaş’taki dönemim boyunca yalnızca üç defa görüşmüştük. Ama bende bıraktığı izlenim; harika bir insan, dürüst ve kendini Beşiktaş’a adamış bir kişiliği olduğu yönünde. Vaktinin çoğunu kulüp binasındaki ofisinde geçirdiğini çok net anımsıyorum.
Kariyerinize baktığımda, asistleriyle ön planda olan bir oyuncu olduğunuzu görüyorum. Beşiktaş'taki asistlerinizin büyük çoğunluğunu ise Feyyaz Uçar'a yapmışsınız. Onun hakkındaki düşüncelerinizi alabilir miyim? Sizce Avrupa çapında bir golcü müydü?
Feyyaz, geleceğin oyuncusuydu. Takım için çok çalışırdı, ceza sahasında çok etkiliydi; ama aynı zamanda futbolun nasıl oynanacağını çok iyi bilir, boşluklara çok iyi hareketlenirdi. Her şekilde gol atabilirdi. Bu yüzden o, geleceğin oyuncusuydu. Günümüz futbolunda da çok iyi oynayabilirdi.
80’li yılların sonları ve 90’lı yılların başları Beşiktaş için Metin-Ali-Feyyaz ile anılır. Bu üçlüye dair söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?
Elbette, Beşiktaş’ın altın çağının çok önemli oyuncularıydı. Kazanabilecekleri her şeyi kazanmışlardı. Benim geldiğim sezonda Ali’yle birlikte daha az oynamıştık, çünkü o sezon sakatlık sorunu yaşamıştı. Ama iyi bir golcüydü. Çok kolay bir şekilde gol atardı.
Fakat o dönemde Beşiktaş’ın bütün oyuncuları çok iyiydi. Gökhan (Keskin), Ulvi (Güveneroğlu), Kadir (Akbulut), Mutlu (Topçu), "Şifo" Mehmet (Özdilek), Zeki (Önatlı), Şenol (Fidan)... Hepsi çok iyi oyunculardı.
Beşiktaş’tan ayrıldıktan sonra görüşmeye devam ettiğiniz eski takım arkadaşlarınız var mı?
Feyyaz ile birkaç defa telefonda görüştüm. O sıralarda U19 Milli Takımı’nı çalıştırıyordu. "Şifo" Mehmet ile de Antalyaspor’un başında olduğu dönemde görüştüm. Onun misafiri olarak Antalya’ya gelmiştim. Yine birkaç yıl önce Belgrad’da Şifo ve Şenol ile akşam yemeği yemiştik. Ali Gültiken ile de görüştüğüm oldu. Son olarak da Antalyaspor - Beşiktaş maçı sırasında Rıza ile görüştük. Bundan beş-altı yıl önce Antalya’ya tatil için geldiğimde de birlikte bir balık restoranına gitmiştik.
Beşiktaş'ın son durumunu takip ediyor musunuz? Takımda bir Sırp yıldız da bulunuyor; Adem Ljajic. Onu beğeniyor musunuz? Hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz?
Ljajic’i çok uzun zamandır tanıyorum. Geçmişte Sırbistan Futbol Federasyonu’nda genç milli takımların direktörü olarak görevliydim. Ljajic de bütün genç yaş gruplarında oynadı. Kuşkusuz çok yetenekli bir oyuncu. Beşiktaş’ın Antalyaspor maçında tribündeydim. O maçta da Beşiktaş için çok önemli bir oyuncu olduğunu gördüm.
Biraz da Kızılyıldız hakkında konuşalım. Sezon başında Goal Türkiye editörleri olarak Şampiyonlar Ligi tahminlerimizi yazmıştık. Ve itiraf edeyim, benim en kötü takımım Kızılyıldız’dı. Çünkü çok zor bir gruptaydınız. Ama takımınız gösterdiği performansla beni utandırmayı başardı. Napoli ve Liverpool’dan toplam dört puan aldınız. Bu başarıyı bekliyor muydunuz, yoksa sizin için de sürpriz oldu mu?
Kızılyıldız, 22 yıldır Şampiyonlar Ligi’nde oynayamamıştı. Geçtiğimiz sezon ise 12 yıldır bir parçası olamadığımız Avrupa Ligi’nde oynamıştık. Dolayısıyla son 20 yıldır, Kızılyıldız iyi bir konumda değildi.
Geçen sezondan itibaren ise Kızılyıldız gelişmeye başladı. İyi bir takımımız vardı ve bu takım Şampiyonlar Ligi elemelerini geçmeyi başardı. Liverpool, PSG ve Napoli’nin olduğu grupta ise net olarak dışarıda kalan takımdık. Ama kendimizi iyi hazırladık, elimizden gelenin en iyisini yapacağımızı biliyorduk ve her ne kadar dışarıda kalmış olsak da gruptaki her takıma büyük zorluklar yaşattık. Sonucunda ise grubu dört puanla tamamladık ve bu bizi fazlasıyla tatmin etti. Bir başka deyişle, gelecek yıllarda daha önemli şeyler yapabilmek için çok iyi bir deneyim elde ettik.
Tıpkı Beşiktaş gibi, Kızılyıldız’ın da altın çağında yer alan oyunculardan biriydiniz. Sizin kuşağınız Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nı Yugoslavya'ya getirmişti. Günümüzün şartlarında bunu başarmak elbette kolay değil. Ama Kızılyıldız, yeniden Avrupa sahnesinin önemli aktörlerinden biri olabilir mi?
Yeniden o sahnede olmayı deneyeceğiz. Ama dediğiniz gibi, 25 yıl öncesine göre ortam çok değişti. Artık zengin ve fakir kulüpler var. Ve zengin kulüpler giderek daha zenginleşirken, fakir kulüpler ise daha fakirleşiyor. Dolayısıyla bu şartlarda yeniden Avrupa şampiyonu olabilmemiz çok zor. Ama gelecek yıldan itibaren, Avrupa’da yeniden önemli bir rol oynamayı kesinlikle deneyeceğiz.
Sırbistan uzun süre sonra Dünya Kupası’na katıldı. Kızılyıldız da 22 yılın ardından Şampiyonlar Ligi gruplarına katıldı ve başarılı bir sezon geçirdi. Tüm bunları Sırp futbolunun Avrupa sahnesindeki geri dönüşünün ayak sesleri olarak görebilir miyiz?
Bildiğiniz gibi, Sırbistan çok genç ve yetenekli oyunculara sahip bir ülke. Geçmişte bunu çok iyi kullanamadık. Ama son üç-dört yıldır genç ve yetenekli oyuncularımızın, hem Sırbistan Milli Takımı hem de Avrupa’da kendi kulüpleri için çok iyi oynadıklarını düşünüyorum. Hatırlarsanız, 2015’teki U20 Dünya Kupası’nı da Sırbistan kazanmıştı. Bu dönemden itibaren birçok yetenekli oyuncu çıkardık ve bu oyuncuların gelecekte yeteneklerini daha da iyi gösterebileceklerine inanıyorum.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bütün Beşiktaş taraftarlarına selamlarımı gönderiyorum. (Goal Türkiye)