Ajans Beşiktaş - Uğur Meleke, şampiyonluğa koşan Beşiktaş’ın hocasını ve Gordon Milne ile şaşırtıcı benzerliklerini bugünkü Hürriyet Gazetesi'nde yazdı.
1- Adına Önder Foçan tarafından bir caz bestesi yapılmış, Lothar Mattheus’un harika bir libero olduğu efsanesine son vermiş bir fenomen. Tüm zamanların en yetenekli Türk futbolcusu.
2- Oyunculuğunda koşmuyordu. Bayern Münih’e transferi de bu yüzden yattı. Ancak hocalığında tam tersi; kendisi gibi olanları bile koşmaya ikna etti.
5 Ekim 1972 doğumlu Ali Rıza Sergen Yalçın, futbol hayatına her yaş grubunda gol rekorları kırdığı, frikik kazanıldığında arkadaşlarının direkt santraya yürüdüğü efsanelerini gerçekleştirdiği Beşiktaş altyapısında başladı. 1991 yılında Gordon milne yönetimindeki kusursuz ekipte profesyonel oldu.
137 MAÇTA 43 GOL
6 sene aralıksız formasını giydiği ve neredeyse her sezon siyah beyazlıların en büyük probleminin “Sergen’le Şifo mehmet yan yana oynar mı” olduğu takımda 137 resmi maça çıktı. Bir orta saha oyuncusu için hiç de azımsanamayacak 43 gole imza attı. Benim de sıkça altını çizdiğim Gordon-Sergen tavır benzerliği de muhtemelen bu 6 yıllık serüvene dayanıyor.
GORDON’UN SÜRPRiZi
Sergen Yalçın, Beşiktaş’ın o üç yıl üst üste şampiyon olan efsanevi takımının net bir parçası sayılmaz, zira onların küçüğü konumunda. Gökhan, Samet, Ulvi, kadir, Rıza, metin, Ali, Feyyaz’lı o jenerasyona 91-92 sezonunun son bölümünde tam anlamıyla dahil oluyor: Konya’da işlerin kötü gittiği bir maç... Smuda yönetimindeki Konyaspor ilk devrede iyi kapanıyor ve lider Beşiktaş’a net pozisyon fırsatı vermiyor. Sergen kulübede. Gordon, kolay kolay oyuncu değişikliği yapan bir teknik adam değil. İlk devrenin sonunda orta saha oyuncusu Turan sakatlanıyor, ancak Sergen, Gordon’un kendisini oyuna alacağına ihtimal vermiyor. Zira kulübede onun gibi on numara pozisyonunda oynayan Polonyalı Zejer var.
Zejer o sırada 28 yaşında ve Polonya Milli Takımı futbolcusu. Gordon, Sergen’e hazırlanmasını işaret ettiğinde 19 yaşındaki genç adam, artık kendisinin sırasının geldiğini hissediyor.
HEP HAZIR
Oyuna giriyor, ceza yayı çevresinde fırsat kolluyor ve ilk gelen fırsatı da gole çevirip maçı kazandırıyor. O maç, onun kariyerinin kırılma anı. O gün sırtına geçirdiği formayı bir daha geri vermiyor. Sergen Yalçın’ın en önemli özelliklerinden biri de bence bu: Fırsat ona geldiğinde 19’unda da, 29’unda da, 49’unda da hep hazır. Bahaneler üretmiyor, gerekeni yapıyor. 1991’de futbolcu olarak yaptığını, 2021’de de teknik adam olarak yaptı bence.
‘OĞLUM, BEN SERGEN YALÇIN’IM!’
1996’da Beşiktaş’ta bir yöneticiyle sürtüşünce, Cem Uzan’ın rüya takım projesinin ilk adımı olarak İstanbulspor’a, Türkiye’yi trilyonla tanıştıran transferi yapıyor. 36 maç ve 14 gollük bir performansın ardından sıkıntılı günleri başlayınca, bir başka projenin parçası olarak Siirt Jetpaspor’da devam ediyor mücadelesine. 2002-2003 sezonu başına kadar Fenerbahçe, Trabzonspor ve G.Saray’da kiralık olarak top koşturuyor. Zeman’la anlaşamadı, Trabzon’da uslandı derken Lucescu yönetimindeki Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde gruptan çıkmasında 2 gol ve 3 asistle başrol oynuyor.
TERRY, KiMiN UMRUNDA?
Lucescu’nun Beşiktaş’ın başına geçmesiyle eski takımına dönen Sergen, siyah beyazlı formayla da hem ligde, hem de Avrupa’da üstün performansını sürdürüyor. İlk sezonunda ligde (şampiyonluğu getiren Galatasaray maçındaki sayısı dahil) 11 gol kaydediyor.
İkinci sezonunda da hem Şampiyonlar Ligi’nde, hem de UEFA Kupası’nda Beşiktaş’ın tarihini yeniden yazmasına yardımcı oluyor.
John Terry ile yaşadığı o meşhur anı da o sezon içindedir: Sergen’in iki gol atıp Londra’da Chelsea’yi alt ettiği maç sonrası Terry, Sergen’in formasını ister. Sergen formasını efsanevi stopere verir ama karşılığında mavi formayı almaz. Takım arkadaşı Ramazan, Terry’nin formasını neden almadığını sorduğunda verdiği yanıtta gizlidir biraz da Sergen’in kim olduğu: “Oğlum, ben Sergen Yalçın’ım”...
iNGiLiZLERE VERDiĞi CEVAP
O meşhur Chelsea maçından sadece 10 gün sonra sansasyonel bir milli maç oynamıştık İngilizlerle. The Independent gazetesinden bir muhabirin, rakip futbolcuların maça çıkmama ihtimali için ne düşündüğünü sorması üzerine, Sergen’in adalılara verdiği cevap da, gazetelerde geniş yer bulmuştu: “Who cares?” the midfielder Sergen Yalcin said, “If they don’t come, that’s better for us because we’ll get three points without getting tired” (Kimin umrunda? Gelmezlerse, üç puanı yorulmadan almış oluruz).
EGO PROBLEMi YOK HERKESLE EMPATi KURABiLiYOR
· 30 yıllık hikayesinde belki de en çok eleştirildiği konu buydu zaten Beşiktaş efsanesinin. Yorulmak istemediği yazılıyordu hep. Koşmuyordu, çünkü koşunca yoruluyordu! Bir Almanya milli maçında o sıralarda libero oynayan mattheus’u hayata küstürünce Bayern Münih’in radarına takılıyor. Ama kendi deyimiyle Münih yetkilileri onu biraz araştırınca transferden vazgeçiyorlar tabii! Çünkü Sergen o yıllarda zora gelmeyi sevmiyor. Ancak teknik adamlığında bu ününün tersi bir profil sergiledi Sergen Yalçın... Hatta kendisi gibi ‘yorulmayı sevmeyen’ birçok oyuncuyu da yorulmaya ikna etti. Dünkü yazımda onu ‘Sergen Gordon Yalçın’ diye tanımlarken üç temel gerekçem vardı:
GORDON GiBi KOLEJ TAKIMI HAVASI YARATTI
1- Aynen Gordon gibi bir kolej takımı havası yarattı. Kamuoyu Walsh’tan, Wilson’dan nefret ederken Gordon onların arkasında durmuş ve hemen her maçta oynatmıştı. Sergen Yalçın da benzer inatçı kişiliğini Welinton-N’Sakala’da gösterdi. Belli ki futbolculara verdiği bu güvenle sevgilerini de kazandı onların.
OYUNA HER GiREN FUTBOLCU KATKI VERiYOR
2- Gordon, çok fazla oyuncu değişikliği yapmazdı ama oyuna her giren de katkı verirdi takıma. Halim öyleydi, Saffet öyleydi, hatta Sergen de. Bugünlerde de Ljajic’te, N’koudou’da, Rıdvan’da görüyoruz bu özelliği. Belli ki oynamayanın da kalbini kazanmayı biliyor.
TEKER TEKER, iLMEK iLMEK
3- Gordon, büyük bir futbolcuydu. 14 kere İngiliz Milli Takımı forması giydi, kariyerinin büyük kısmını Liverpool’da geçirdi. Beşiktaş’a gelmeden önce de Leicester City’yi çalıştırıyordu ki o takımın yıldızı Gary Lineker’di. Ancak milne, kendisinden ve Lineker gibilerden çok daha aşağı seviyede olan Türkleri teker teker, ilmek ilmek işleyerek geliştirdi. Yetenekli futbolcuların büyük kısmında görülen ego problemi onda yoktu, empati kurabiliyor, herkese teker teker dokunabiliyordu. Bugün Beşiktaş’ta hemen hemen herkesin geliştiğini görünce zihnim ister istemez Gordon’la eşleştiriyor Sergen Yalçın’ı...
BU SEZON SERGEN DEĞiL, YALÇIN KAZANDI
Ben, 90’lı yıllarda çocuk olan her sporsever gibi futbolcu Sergen’e hayrandım. Meslek hayatımda kaleme aldığım ilk biyografi de, 2004’te Ntvmsnbc’de yayınlanan Sergen biyografisiydi. Ki bu sayfada okuduğunuz bazı anekdotları da o yazıdan alıntıladım. Ancak bu sezon sporseverlerin kalbini kazanan kişi futbolcu Sergen değil, teknik adam Yalçın’dı. Salt ve pürüzsüz yetenek değil, azim ve çalışmaydı. Ve eğer hislerim beni yanıltmıyorsa, Sergen Yalçın aynı azmi ve kararlılığı sürdürürse, Türk futboluna antrenör olarak yapacağı katkı da futbolcu olarak yaptığı katkının altında kalmayacak gibi...
SERGEN YALÇIN, ESPRiLERi AÇIK SÖZLÜLÜĞÜ VE EŞSiZ ÖZGÜVENiYLE DE EFSANE!
DÖRT KiLO VERSEM JOKEY OLURUM
Sergen Yalçın sadece futboldaki başarılarıyla değil, esprileri ve açık sözlülüğü ile de unutulmazlar arasında çoktan yerini aldı. Yalçın özellikle yorumculuk yaptığı dönemde söylediği sözlerle büyük sempati toplamıştı...
Soru: Sergen, Tabata Beşiktaş’a ne verebilir?
Sergen Yalçın: Gaziantep’ten gelirken 1 kilo baklava getirebilir.
İbrahim Üzülmez: Sergen, kupayı ben kaldıracağım.
Sergen Yalçın: Bir dergi seni Türkiye’nin en çirkin futbolcusu seçmiş, kaldıramazsın!
Soru: Sergen, Tigana senin için “Dört kilo versin Real Madrid’e transfer edeyim” demiş, ne diyorsun?
Sergen Yalçın: Dört kilo versem jokey olurum diyorum
Yıldız oyuncuya ders vermeye kalkarsan o sana dersin kralını verir!
Fenerbahçe bizi, kalesinde Alex de Souza veya Anelka olup da yenene kadar ezeli rekabet bitmiştir.
Biz futbolcuyken Süleyman Seba kulübe sadece bayramda gelirdi. Şimdi başkanlar antrenmana bile geliyor.
Almanya milli maçından sonra Bayern Münih’e transferim vardı. Adamlar beni bir araştırmışlar; almadılar
Alex ile Diego’yu karşılaştırıyorlar; Alex, Diego’nun düşündüğünü ondan 3 dakika önce düşünür
Slaven Bilic sempatikmiş, bana sempatik adam değil, doğru hamleyi yapacak adam lazım.