Ajans Beşiktaş - İşte Alen Markaryan'ın bugünkü Akşam Gazetesi'nde yer alan yazısı:
"Trabzonspor maçı oynandı bitti. Yenildik, eyvallah... Lakin her şeyden öte belleğimizi rahatsız eden, maçtan önce uyardığımız, geçen sene de isyan ettiğimiz, Numaralı tribünde konuşlanan Trabzonlu vatandaşların maça geliş, giriş ve seyrediş biçimi... Geçen sene de aynı olaylar yaşanmış, Trabzonlu vatandaşlar Passolig'leriyle ya da merhabalarıyla(!) maça girmiş. Gollerde sevinmiş, olaylara sebebiyet vermiş ve bu yaşananlardan dolayı da yönetim ve sayın Çebi ciddi şekilde eleştirilmişti... Bir daha olmasın diye bu maç içinde bayağı uyarılar yapıldı. Bilet tahsis etmeyin diye! Yok arkadaş! Aynı tas aynı hamam aynı terane... Tamam eşiniz, yakın akrabanız olabilir, "Hayır" diyemeyeceğiniz kişiler de olabilir. Bir? İki? Üç kişi? 15 yöneticiden 45- 50 kişi... Hadi yüz kişi! Onlar da gelir sessizce, maçı seyreder misafir gibi davranır ve gider. Hatta daha ileri gideyim deplasman yasağına ilişkin Trabzon tribününden 5 kişiyi, tribün lideri arkadaşlarımız misafir eder. Hepsine eyvallah.... Ya Allah aşkına bin kişi nedir arkadaş? Burası her elini kolunu sallayanın maça gireceği bir yer midir? Niye diğer maçlarda bu olaylar yaşanmaz? Fener ve G.Saray taraftarının Trabzon kadar nüfusu yok mudur İstanbul'da? Onlar gelince, Truva Atı mı olur? Bu bir nevi Truva Atı değil midir! Truva Atı cezaya mukabilse, bu yaşananlara ne diyeceğiz? Beşiktaş tribün kültürü diye bir mefhum vardır, bilmez misiniz? Biliyorsanız niye görmezden gelirsiniz! Yoksa biz boş boş konuşuyor mu oluyoruz? Her sene biz aynı konuları yaşamaya mecbur muyuz? Trabzon'daki rövanşta "İstanbul'da hayır diyemeyeceğim insanlar var. Bin kişilik kontenjan istiyorum" dendiğinde sizce cevap ne olacaktır? Ve bu konu ciddi ciddi can sıkmaktadır. Bu konu Beşiktaş'ın mağlubiyetinden de Sergen Hoca'nın formsuzluğundan da önemlidir...
Son Trabzonspor maçında öne çıkan çok ciddi hususlar var... Birincisi ve en önemlisi bel bağlanan topçuların gerektiğinden fazla sahada kalmasına seyirci olmak... Örneğin Alex... İstenileni bir türlü alamıyoruz kendisinden. Ve çok sabrediliyor. İlk yarı oyundan çıkması gerekiyordu, olmadı... Abesle iştigal durumu zirvede maalesef... İkincisi Pjanic'in oyundan alınması... Niye? Yoruldu ondan! Yerine kim girdi? Salih! Ne yaptı? Pjanic'ten iyi miydi? Hayır! Geri ve yan pas yapıp durdu ve sıfır sorumluluk... Bu idmanlarda belli değil mi? İllaki! Niye alınır Pjanic oyundan o zaman? Üçüncüsü Umut Meraş'ın, takımı rakip ceza sahası önünde atak halinde ve atak tazelemek üzereyken yarı sahadan fazla bir mesafeden geri pas vermesi! Anlaşılır gibi değil maalesef... Dördüncüsü gol pozisyonuna girip gol atamıyor olmamız. Takımdaki öz güveni ciddi boyutlarda baltalıyor maalesef. Acil çözüm şart. Beşincisi Vida'nın pozisyonu net penaltı... Elimizde kale arkasından çekilmiş video var. Arkadaşıyla havuzda şakalaşır gibi itiyorlar Vida'yı! Yayıncı kuruluş vermiyor o görüntüyü ama VAR odasında mutlaka o görüntü vardır. Çağırmıyorlar hakemi?! Resmen hakkı yeniyor Beşiktaş'ın... Altıncısı, loading!
OLMADI UĞURCAN
Trabzonspor ve milli takım file bekçisi Uğurcan hepimizin takdir ettiği bir kaleciydi. Kaleciy"di" diyorum. Zira son Beşiktaş maçında bendeki bütün sevimliliğini yitirdi... Üst seviye maç yapıyorsun, deplasmandasın, hasbelkader öne geçmişsin, sinirler iyice gerilmiş, stat teyakkuzda, sen taraftarı tahrik etmek için her şeyi yapıyorsun. Josef sana omuz atabilir. Sen de topçusun çabuk empati yapabilirsin. Galipsin, topu altıpasın köşesine koyarsın olur biter. Volkan'a mı özendin Uğurcan? O da öyle yapardı. Ortamı iyice gerer, milleti birbirine sokardı. Ne o öyle el kol hareketleri, sus işaretleri!? Hiç yakışmadı sana."