Kötü bir zeminden, daha kötü zeminlere koşuyoruz her maç. Ve bunun sonuçlarını bence çoğu sakatlığımızda, oyuncu performanslarında, erken güç kayıplarında çok net görüyoruz. Bizim gördüğümüzü herkesin görüyor olması işin en doğalıyken, dışarıdan kimseyi rahatsız etmiyor gibi görünmesi işi çıkmaza sürüklüyor. Bu başlı başına bir konu. Düzeldiği günleri bir an önce görmek istediğimiz… Zaten rakip olan her takımın, cephede düşman yakalamış gibi kötü niyetli, sert, insafsız oyunu yeterince sakatlık çıkartıyor bize her hafta sonu.
Araya bir Galatasaray galibiyeti yerleştirdiğimiz kötü sonuçlar serimizin en kötü başlangıcı bugün yapıldı sanki. Üstümüzde eğreti duran bir acemilik, tuhaf bir panik var. Oyunda bunu bangır bangır hissederken, üç-dört dakika sonrasında yenmeyecek o golü yiyiverdik.
“Harlem” performansı beklemiyoruz takımdan. Elbet yenildiğimiz, kötü oynadığımız zamanlar olacak fakat bu kadar üst üste gelmesi normal mi? Bu süreç böyle uzadıkça, alışkanlık haline gelmez mi? Yirmi yaş naifliğinde oynuyor hepsi. Bu kadar top kaybı yapılır mı?
Ummadık topçulardan akıl almaz pas hataları izliyoruz. En olmadık anlarda. Bizim standardımız son maçlarda izlenen Beşiktaş değil, Galatasaray maçında gücümüzü kontrollü göstererek üç puan aldığımız Beşiktaş aslında. Peki neden bu kadar uzun zamandır bir türlü toparlanamıyoruz?
Dış etkenler, sakatlıklar kadar başka türlü hatalar da yapılıyor olmalı. Mevkiinde oynatmadığımız hiçbir oyuncudan sihirli bir dokunuş görmedim ben mesela. Eksik olanın yerini doldurabilmek bir yana, kendileri de eksik kaldı takımda. Gerekli tüm şartlar uygunsa, ben Rıdvan ve Güven’i daha çok görmek isterim kadroda. Sezon başından beri her umut bağlandığında daha da şanslarını daha da kullanan iki üç oyuncuyu yedekte tutmaktansa, başka türlü şeyler mi denemeli acaba?
Sergen Hocanın bu işi bizlerden kat kat fazla bildiğini, gördüklerimizin katman katman fazlasını kendisinin gördüğünü biliyorum. Biliyorum da insan üzülüyor hakkı olmayan durumlarda görünce takımını. Kazanmak kaybetmek meselesi değil bu. Çapımızın yarısı kadar değil yansıttığımız. Hatay epey hırslanmış. Geçen sezon sonrası bunu anlayabilirim. Hırsını, oyunuyla olduğu kadar sertlikle de beslemeseymiş, bizim için daha farklı bir maç olabilirdi aslında.
Çakır da çok çanak tuttu duruma. Vermediği sarılar, çalmadığı fauller, yaptığı doğruları ezer geçer. Artık bazı şeylere daha çok çıkmalı sesimiz. Çıkmadıkça cepten yiyoruz, ara iyice kapanmaya başladığı gibi, ‘sonuç: kaybetmek’ parolasıyla devam ettiğimiz sürece, arkada kalmaya başlayacağız.
Beşiktaş’ın kaderini sadece kendi belirler. Atiba’ya saygım sonsuz ama artık sahada uzun süre kalması hem kendisine hem takıma öyle çok zarar veriyor ki. Dakika 70 de attığımız bir gol iptal edildi ki evlere şenlik! Korner pozisyonunda bile eyyam olur mu hiç?
Futbol değil başka bir şey oynanıyor. Güçlü gördüklerini, sezon başında ödlerini patlatan bu takımı her koldan aşağı çekmek için boş meydanda at koşturdukları gibi, diğerine de en yukarıda kalması için elden gelen desteğin fazlası sarf ediliyor. Diğerlerinin aldığı verdiği maçlar bizi hiç mi hiç bağlamaz. Şartlarımız belli, engelleyenler ve engelleri açık, bunlara isyan eden, ses çıkaran yok. Gayret dayıya düşüyor bu durumda.
Herkes, belki de yarından tez yok, acilen bütün açıklığıyla analizini yapmalı. Sahada oynayanlar ancak sahada oynadıklarıyla çarpışabilir. Dışarıda dönen ne var ne yoksa, buna artık ilgililer dur demelidir. Bugüne kadarki tüm kötü gidişatı ders alarak unutup, acilen pozisyon alınmalıdır. İki çok önemli maç sonrası yine bir milli ara var. Artık belki de ibreyi tamamen olması gereken yere çevirmemiz için büyük fırsat.
Son milli takım arasını oldukça kötü geçirmiştik. On beş günlük ara sonrasında biz takımı bambaşka beklerken, bıraktığımızdan da kötü bulduk işin sonunda. Böyle olmamasını, bu kez milli aranın merhem olacağı bir dönem diliyorum hepimiz için. Bu gidiş artık yeter mi? Herkes gereğini gerektiği gibi yapmaya başlar belki. Çünkü biz her koşulda sevgimiz bir yana, hiçbir koşulda tüm mesaimizi Beşiktaş’a vermekten vazgeçmiyoruz. Kimse geçmesin. Var ol Beşiktaş!