Asiysek sebebi var

Ergin Aslan

İlkokul bitmiş, yaz boyu neyle karşılaşılacağı merakla beklenilen ortaokul başlamıştır. Çocukluğunun tam göbeğini beraber yaşadığın, belki de bütün ömrünün onlarla geçeceğini zannettiğin ilkokul arkadaşların yoktur artık. Sınıfın bir köşesinde oturmuş, yeni ortamını, yeni arkadaşlarını süzersin. Ve girer içeriye otoritesini en baştan sağlamaya çalışan çatık kaşlı öğretmen. Ayağa kalkar oturursun adet yerini bulsun diye…

Merhaba, selamlar, hoş geldin, beş gittin faslı bittikten sonra illa ki şu soruya gelecektir sıra; “Galatasaraylılar el kaldırsın” “Ben öğretmenim, öğretmenim ben de, ben, ben de, ben” bağrışları birbirine karışır ve havaya kalkar bir yığın el. Sınıfın yarısının elini havada görürsün. O otorite yapmaya çalışan çatık kaşlı muallimin gergin yüz ifadesinin yerini bir sırıtma alır. Çünkü kendisi de Galatasaraylıdır.
 
“Fenerliler el kaldırsın” nidası gelir gelmez sınıfın diğer yarısının elini havada görürsün. O andan sonra karşılıklı atışmalar, yuhlar, alkışlar, bağrışmalar duyarsın… Ta ki öğretmenin “Susuuun” demesine kadar. Sen köşenden öylece izlersin olup biteni. Bundan sonraki hayatında bu durum senin rutinin olacaktır ama henüz farkında değilsindir. Sonra adet yerini bulsun diye beklenen soru gelir; “Beşiktaşlı?”… Sorunun devamını getirme gereği duymaz muallim, “Beşiktaşlılar el kaldırsın?” değildir o soru, “Beşiktaşlı?”dır. Çoğul da değildir, tekildir. Trabzonspor’u sormaz zaten, ta ki aradan bir uşak çıkıp, “Ben de Trabzonsporluyum öğretmenim” diyene kadar. Ona reaksiyon vermez bile muallim efendi!

Beşiktaş sorusuna seninle birlikte bir, bilemedin iki el daha kalkar. Sınıfın kıkırdamalarını ve muallimin suratındaki pis sırıtışı görünce, hayatın sana nasıl baktığının ilk farkındalığını orada yaşarsın. Artık onlar senden, sen onlardan değilsindir “bu manada”… Kalabalıklardan ilk orada ayrılırsın. Hafta sonu maçlar oynanır, pazartesileri okula gelirken 10’larcası ile nasıl mücadele edeceğini öğrenirsin. Beşiktaş yense de yenilse de aynı reaksiyonu her hafta eşit derecede vermen gerektiğini öğrenirsin. Onlar sana karşı kullanacakları 20 cümleyi bölüşürken, sen 20’sini birden yalnız başına söylemen gerektiğini öğrenirsin. Onlar kalabalıktır, onlar organizedir, üstelik muallim onları daha bir sever. Ara ara aralarında maç kavgası yapsalar da, mevzu sen olduğunda 40’ı birden cümleleriyle sana çullanmaya çalışırlar. Sen ise altta kalan Malkoçoğlu gibi, bir çırpıda hepsini üstünden atmaya çalışırsın. Buna mecbursundur. Onların arasında ayakta kalmaya, baş etmeye mecbursundur. Çünkü gideceğin başka sınıflar da bundan farklı değildir. Yan sınıfın Beşiktaşlısı da aynı mücadeleyi verir, onun yanındaki de… Böyle böyle büyürsün, yoğrulursun, pişersin…

Mahallede de yaşadıkların bundan pek farklı değildir. Orada da diğerlerinin arasında ayakta kalma mücadelesi verirken öğrendiklerinle onları utandırırsın, utanırlar, aslında içten içe sana imrenirler, özenirler ama gururları bunu dile getirmeye müsaade etmez… Mahalle maçı yaparken, auta giden topa bir kısmı “gol”, bir kısmı “o golse bizimki de gol” der. Aslında auttur, bunu hepsi bilir ama haksız da olsa aralarında pay edilince görmezden gelmek kolaydır onlar için. Sana bakarlar “Tamam ulan gol olsun” dersin, ezer geçersin alayını. Ne yüzün kızarır, ne başın eğilir. Büyürsün, böyle böyle büyürsün. Yıllar geçer. Hem yaşın büyür, hem adamlığın. Vakarın, duruşun, asaletin ile artık ağır adamısındır okulunun, mahallenin, iş yerinin, kahvehanenin… Sen oranın Beşiktaşlısısındır. Kalabalıklara karşı ayakta kalmayı, mücadele etmeyi öğrenmişsindir. Mevzu açılacak olsa “Alayınıza Ulan” diyebilecek çaptasındır artık. “Bu Asidir” der yaftayı yapıştırırlar ama bilmezler “Asiysek sebebi var”.