Ajans Beşiktaş - Denenmemiş değilse bile epeydir rast gelmemiştik, Beşiktaş klasik 4-3-3’e yakın bir formasyonla sahada. Monaco’nun zorunlu değişikliklerine karşı Şenol Güneş orta sahayı hem temkinli oyuna hem ofansif yaratıcılığa uygun hale getirmiş. 6. dakikada Beşiktaş’ın sol korner bayrağı yakınlarında Tolgay’ın süslü pasıyla başlayan bir atak var ki... Alan kullanımı ve zamanlama şahikası paslaşmalarla takımın Monaco’nun sağ kanadına sızdırdığı Gökhan’ın sonuçsuz kalan ortasıyla nihayete erdi ama başından sonuna şahit olunanlar insanların futbolu neden sevdiklerinin uygulamalı örneğiydi...
Alev hiç sönmedi
İlk yarı boyunca iki takım için de kolektif gayretin, beceriye yükseltilmiş hünerin, takımdaşlığın hizmetine sunulmuş yeteneğin envaiçeşidini gördük. Devrenin sonunda o golü de yemeseydik devre arası muhabbetlerimiz daha lezzetli olurdu şüphesiz ama gördüklerimiz umutsuzluğun panzehiriydi... İkinci devre Beşiktaş, o 6. dakikada yaptıklarını çoğalttıkça oyun da izlemeye doyulmaz hale geldi. 70’e kadar böyle giden oyun ardından bir ara ritim kaybetse bile iki takımın kazanma arzusunun alevi hiç sönmedi. Topu hem daha çok hem daha ustaca kullanan Beşiktaş bu maçı kazanamadıysa durumu ‘futbolun ruhu’na uyabilecek metafizik yaklaşımla açıklamak en azından bana iyi geliyor: “Top böyle istedi!”
Bütün stat ayaktaydı
Bu maçı izleyen hiç kimse sonuç hariç “Boşa zaman harcadım” diyemez. Size de tuhaf gelmiyor mu? Bu ülkenin bir takımı bu oyunu uluslararası seviyede bu denli izlenir hale getirebilirken, ayağımızı bastığımız topraklarda futbol neden bu denli vasat oynanıyor? Sadece ‘yabancı oyuncu sayısı’ ile mi açıklayacağız bu durumu? Ya hepimizde olması gereken bilgi?.. Ve son not: Herkesi ‘uslu çocuk’ olmaya çağıranlara karşı kim ne derse desin, ayakta maç izleme haline bayılıyorum. Dün akşam bütün stat ayaktaydı. Hal böyle olunca sahadakilerin de ‘oturması’ mümkün olmadı!.. Ya da tersi... Oyun aktıkça kimse yerinde oturamadı!.. (Fanatik/Cem Dizdar)