Dün akşam tatil edilen olaylı derbi hakkında yazılmış 22 köşe yazısı
Dün akşam Beşiktaş, Fenerbahçe ile Ziraat Türkiye Kupası rövanşı için deplasmanda karşı karşıya geldi. Karşılaşma yaşanan olaylar sebebiyle tatil edilirken Şenol Güneş başından yaralanması sebebiyle hastaneye kaldırıldı...
122
İşte Mehmet Demirkol'un Fanatik gazetesindeki yazısı:
Bu biletler eskisi gibi bedava değil. Sağdan soldan alıp giremiyorsunuz. Ayrıca ucuz da değil. Ayrıca Passolig var. Ayrıca kameralar var. Rezil olmak var. Takımını yakmak var. Sadece kupayı değil ligi de kaybetmek var. Var oğlu var. Peki sadece stadın bir noktasından değil, 4 ayrı noktasından 4 ayrı zamanda hiçbir mantıklı sebebi yokken neden bu yapılır? Bunun bir açıklaması olabilir mi? Beşiktaş eksik, skor tura yeterli... Bu skor sadece turu getirmez, büyük oranda kupayı getirebilir. En güçlü rakibi ligde strese sokabilir. Doğuracağı imkanların sonu yok. Peki bu nedir? Bunun adı sabotaj. Kusura bakmayın. Bilerek planlayarak ya da doğaçlama.. Ama gerçek olan şu: Bu olup biten hayatın normal akışına uygun değil.
Cenazeyi kaldırırız
O kameralar, o Passolig, o tedbirler eğer bu olayı aydınlatmayacaksa çöptür. Trabzon’daki toplu katliam girişimi hâlâ faili meçhul. Kafasına rakı şişesi isabet edip hayatı kayan çocuk olayı faili meçhul. Daha bir çok başka olay gibi. Eğer bu da faili meçhul kalırsa işte o zaman Türk futbolunun cenazesini kaldırırız. Neden? Bunu yapanlar neden olduğunu hepimize anlatmalı. Ve bir daha sahaların yanına bile yaklaşmamalılar.
Kim olduklarını bilelim
Bugün Fenerbahçeliler ve Beşiktaşlılar ya da Galatasaraylılar ayrı takım değil. Hepsi aynı takımdalar. Bu rezilliği yapanlar tek ve gerçek rakip. Onlar kim bilelim. Neden yaptılar bize anlatsınlar... Ancak böyle kazanırız.
Gecenin sorusu
Kim? Neden? Nasıl? Ne hakla?
Maçın starı
Maçın bir yıldızı yok. Ama bu olayı aydınlatan, kimlerin neden yaptığını açık ve mantıklı bir şekilde bizlere anlatan, sadece bu maçın değil, Türk sporunun en büyük yıldızlarında biri olacak.
Maçın olayı
Passolig
Kısa mesaj
Geçmiş olsun hocam.
222
İşte Cem Dizdar'ın Fanatik gazetesindeki yazısı:
Ülkenin en kıymetli ‘ikinci grup maçı’nın ilk devresi pozisyonsuz geçse de harareti yine yüksekti! Nedeni elbette futbol kalitesi değildi. ‘Kalite’ tahmin ettiğimgibi sadece vasatı zorlayabildi. Memleketin en üst seviye kariyeri sayılabilecek Pepe, dokunmasa hiçbir şey olmayacak pozisyonda kendini attırınca oyun süratle ‘memleket futbolu’ seviyesine de terfi etti. Böylesi fırsat doğar da sol bek Caner bundan yararlanmaz mı? Geldi sağ bek bölgesinde sarı kart aldı!.. Eksik Beşiktaş’a karşı oyun Fenerbahçe’nin eline geçer gibi olunca da Fenerbahçe tribünündeki bazı karakterler ‘rol çalma’yı ihmal etmedi. Kornerleri Quaresma’ya dar ederek ‘taraftarlık görevi’nin hakkını yeri getirmek için çırpındılar!..İkinci devreye Beşiktaş daha iyi başlar gibi olduysa da çığırından çıkma eğilimindeki tribünler çığırından çıktı... Bu tip durumlar karşısında ülkemizde genellikle ‘tahrik’le açıklama eğilimi hakimgörüştür. Bu görüşten kurtulmayı başarmadıkça işleri hep birlikte yoluna koymamız mümkün olamayacaktır.
Gecenin sorusu
Yaşananlara soru üretmek zor ama belki tek soru durumu anlamamız için yeter; ‘Neden?’ Soru bu da, dörtbaşı mamur bir yanıtı olan var mı?
Maçın starı
Hiç kimse!
Maçın olayı
Pepe kendini attırdıktan sonra yaşanan her an!..
Kısa mesaj
Neden oynuyor neden izliyoruz bu oyunu? Sevdiğimiz için değil mi? Peki bundan emin miyiz?
Ülkece tek eğlence kaynağımız futbolken derbilerde yaşanan hadiseler inanılır gibi değil. Beşiktaş 30’da 10 kişi kalmış, bazı provokatörler Quaresma korner atmasın diye sahaya yabancı madde atarak oyunu soğutuyor. Bu nasıl bir mantık? Üzerinde Fenerbahçe forması olan birkaç futbol teröristi canlı yayında sahaya yabancı maddeleri yağdırırken deşifre oldular. Şimdi bu görüntülerden şahıslar tespit edilip 6222’den ağır ceza almalılar ki provokatör ile taraftarın ayırımı iyi yapılsın. Bu olayların Fenerbahçe’ye vereceği zararı hesaplamış olmalılar, başka türlü izahı yok sahaya o maddeleri göz göre göre atmalarının. Yıl olmuş 2018, bizim derbilerimiz hala yarıda kalabiliyor. Biz ne ara bu kadar ayrıştık, ne ara birbirimizden bu kadar nefret eder olduk diye sormanın bir faydası yok. Çünkü sportif anlamda bunun mantıklı bir açıklaması olamaz. Artık yeter... 4 Nisan’da otobüsü kurşunlayanları bulamazsan, Topal’ın aracına silah atanları ortaya çıkaramazsan maalesef Kadıköy’ün göbeğinde böylesi provokatif olayları engelleyemezsin...
Gecenin sorusu
Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan her derbide mutlaka bir olay çıkmak zorunda mı?
Maçın starı
Böylesine olayların ardından bir yıldız değil suçlu aramak gerek. Provokatörlerin bu kaçıncı vukuatı. Kameralar var, kanun var ve oldukça sert. Sadece uygulayıcıların kararlılığı eksik.
Maçın olayı
Şenol Güneş’in kafasına dikiş atılmasına kadar giden hadiseler sadece bu gecenin değil son zamanların en kötü olayı.
Kısa mesaj
4 Nisan 2015’te Fenerbahçe otobüsünü kurşunlayanları ve Topal’ın aracına silah atanları bulup cezasını veremezsen provokasyonun önünü alamazsın...
422
İşte Erman Özgür'ün Fanatik gazetesindeki yazısı:
Fenerbahçe’nin topu Beşiktaş’a bilinçli olarak bıraktığı ilk 30 dakika rutin tempoda geçerken ilk maçta olduğu gibi dengeleri değiştiren yine bireysel bir agresiflik oldu. 30. dakikada Adriano’nun basit hatası ve Pepe’nin tekmesi, kazanmak zorunda olan Beşiktaş’ın işini daha da zorlaştırırken, Fenerbahçe topa sahip olduğu anlarda rakibine göre daha fazla boş alan buldu. Ancak bu dakikalarda ortaya çıkan cılız pozisyonlar Aatif’ın kötü tercihlerine kurban gitti. 2. yarıya iki teknik direktör de yeni senaryoya uygun değişikliklerle girdiler. Şenol hocadan Jeremain Lens ve Domagoj Vida bir tarafta, Mathieu Valbuena diğer tarafta oyuna girdiler. Ancak hocaların oyunun değişmesi için yaptığı bu hamlelere rağmen değişen tek şey maçın sinir harbine dönüşü oldu.
Gecenin sorusu
Takımlar lig yarışında bu maçtan nasıl etkilenir? Açıkçası ne Fenerbahçe ne de Beşiktaş hırpalanmadıkları 60 dakikalık oyundan sonra lig maçlarına beklenenden daha yüksek enerjili çıkacaklardır.
Maçın starı
Oynanabildiği dönem içerisinde maçın yıldızıdır diyebileceğimiz performansa sahip bir oyuncu öne çıkmadı.
Maçın olayı
Fenerbahçe taraftarının (aklı selim olanları bir kenara ayırarak söylüyorum) her şey takımı adına iyi giderken gösterdikleri gereksiz tepkiler ile hem kendileri adına hem de tüm futbolseverlere geceyi zehir etmeleri...
Kısa mesaj
Passolig, bu olayların yaşanmaması için çıkartıldı. Şimdi gereken yapılmalı, bu olaya imza atan holiganlar tek tek tespit edilerek bir daha hiçbir spor müsabakasının yanına bile yaklaştırılmamalı.
522
İşte Deniz Çoban'ın Fanatik gazetesindeki yazısı:
Yazık. Türk futbolu dibe vurdu. Hiç kimse “Ben suçsuzum!” diyemez. Yöneticisi, futbolcusu, seyircisi... Herkes bu tablonun sorumlusu. Umuyorum bu gece bir milat olur. Kendini düşünenler kenara çekilir ve hak edenler hak ettiği şekilde cezalandırılır. Futbol federasyonunun yaptığı açıklamada maçı hakemin yaşanan saha olayları nedeniyle tatil ettiğini öğrendik.
Kulüp sorumludur!
Karar, Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu tarafından verilecektir. İki takım için de hükmen mağlubiyet kararı verilebileceği gibi maçın baştan yeniden oynanmasına veya kaldığı yerden devamına da karar verilebilecektir. Ayrıca maçın tatil edildiği dakikadaki skoruyla da tescili yapılabilir. Bunlar masada olan seçenekler. Karar ne yönde çıkar, bilemiyorum. Olması gerekeni sorarsanız, TFF talimatlarına göre güvenlikten ev sahibi kulüp sorumludur. Dolayısıyla cezalandırılacak taraf Fenerbahçe’dir. Mağdur olan taraf Beşiktaş’tır.
Ofsayt yoktu
Şu parantezi açalım: TFF Disiplin Talimatına göre “Saha olayları nedeniyle lig müsabakalarında alınan cezalar lig müsabakalarında, kupa müsabakalarında alınan cezalar kupa müsabakalarında infaz edilir” denilmektedir. Yani ceza alacak kulüp cezasını kupa maçlarında çekecektir. Yaşananlarda olaylarda hakemin prosedür hatası olduğunu düşünmüyorum ancak verdiği kararlarda hataları oldu. Babel’in ofsayt gerekçesiyle iptal edilen golünde bence ofsayt yoktu. Gol kararı verilmeliydi.
Pepe’nin kırmızı kartının da hatalı olduğunu düşünüyorum. Bu tür pozisyonlarda kırmızı kart çıkması için temasın kramponun çevrelediği bölgenin daha üzerine olması gerekir. UEFA’nın son yorumlarına göre; “Sarı mı kırmızı mı?” diye arada olan pozisyonlarda sarıyı tercih edin talimatını da düşündüğünüzde, “sarı kart yeterliydi” diyorum. Maçla ilgili ne karar çıkarsa çıksın Pepe’nin gördüğü kırmızı kart geçerli olacaktır.
622
İşte Emre Tilev'in Fanatik gazetesindeki yazısı:
Gazeteden görevlendirme geldi. Heyecanlandım. Maçın yazısında sende varsın ifadeleri. İlk maç 2-2 . Düşlerimde 1996. Seksi futbol. O yıl bu ifadeyi ilk olarak ortaya atan Hollanda futbolunun efsanesi Gullit’ti. Yorumcuydu BBC ekranlarında ve futbol seksi olmalı diyordu. Oyunun gol kokan arzusunu, pozisyon zenginliğini ve taraftara her an heyecan veren baskıyı anlatıyordu. Taraftar ve oyunun rengini sahada ve kenarda tat veren ögeler olarak anlatıyordu. Bu düşler ile geldim maça. Seksi bir gece olsun diye. SonraÖ Yazı mı? Maç mı? Kanat değişimleri. İlerde basan Fenerbahçe mi? 100 yılı aşan çınarlar mı? Güzide kulüpler mi? Geçiniz. Yazıyı da. Futbolu da. Öfkeye teslim olan anlayışın nesini yazayım. Daha önce çıkan 12 kırmızı kart ve 36 sarı kartın yansımasını mı? Ekranda maçı izlemek isteyen, maça sadece maç için gelen ve taraf olmadan ötesini düşünmeyenin suçu ne? Takımı finale giden oyuncunun, ilk maçı 2-2 tamamlayan futbolcunun suçu ne? Aklım ve vicdanım olayları anlayamıyor.
Gecenin sorusu
Ahlak nedir? Taraf olmak? Saygı? Takıma destek olmanın karşılığı? Futbol nedir?
Maçın starı
Ahlak yoksunu anlayışımız. Öfkenin kavurduğu yüreklerimiz. Takımı yakan taraftarı kim bulacak, 6222 işleyecek mi? İbreti alem için bunun sorumluları en ağır cezayı almalı. Tekrar yazayım. EN AĞIR CEZA AL-MA-LI...
Maçın olayı
Sevdim Beşiktaş taraftarının maç kostümünü. Her biri, Matrix’di. Telefon ile stadı aydınlatan Fenerbahçe taraftarını da sevdim. Ama o kadar. Gerisi için söz biter.
Kısa mesaj
Futbolu yazmak... Hangi futbol? 3-0 hükmen mağlubiyeti getirecek, dünyaya bizi rezil eden futbolun dürbün ile arandığı ÖFKEBOL’u mu? Öfke oyununu mu? Ben bundan sonra Moğolistan Ligi’ni izlemek isterim ama iğrençlikleri değil...
Sözün bittiği yer bu olsa gerek. Herşey Fenerbahçe'nin lehine. Beşiktaş daha 30. dakikada on kişi kalmış. İlk maçın skoru Fenerbahçe'nin lehine. Ama gelin görün ki, kendini Fenerbahçe taraftarı sanan ama asla Fenerbahçeli olamayacak birtakım futbol düşmanı, provakatör, ülkenin iki tarihsel dost takımının rekabetini vahşete dönüştürebiliyor.
Bu noktada maçın skoru, oynanan futbol, hatta tur hiç önemli değil. Şenol Güneş'in düştüğü durumu hayatım boyunca unutamam. Bundan sonraki yaşamımda hangi futbol maçını izlesem Şenol Hoca'nın yere yığılması gözümün önünden gitmeyecek. 65 yaşında torun sahibi olmuş, dede öğretmen konumundaki bir insana bunu reva görenlere yazıklar olsun!
Bu insanlara Fenerbahçeli demek, Fenerbahçe'nin ter temiz renklerine hakaret olur. Eminim ki, Şenol Güneş'e karşı yapılan bu saldırının bir ucu, Fenerbahçe'ye karşı girişilen Karadeniz saldırısına dayandırılmaktadır. Nedeni ne olursa olsun yapılan çirkindir. Görevi sadece sahada mücadele eden futbolcularına yardım etmek olan bir insana bu yapılan sadece basit bir saldırı değil, ağır bir hakarettir. Futbol alanında yaptığı uygulamalar ya da maçlardan önce ve sonra yaptığı konuşmalar bir yana, Şenol Güneş bu ağır hakareti en son hakedecek hocadır, insandır.
Maçın yarım kaldığı saatler sırasında öğrendiğime göre Şenol Güneş'in başına beş dikiş atılmış. Bu çok da önemli değil! Yaralar çarçabuk sağalır. Ama belleklerimizde yer eden insan soyuna, sporsal rekabete hiç yakışmayacak görüntüleri bilincimizden nasıl sileceğiz? İnsan evladının bulduğu bu en soylu rekabetin içine böylesi çirkinlikleri sokanlar, insanlık bilincimizi yaraladıklarının farkındalar mı acaba? Bundan sonra oynanacak birçok Fenerbahçe-Beşiktaş maçının asıl amacı puan kazanmak değil, işte, bu yaralı bilinci sağaltmak olacak.
Geçmiş olsun Fenerbahçe ve Beşiktar, geçmiş olsun Şenol Güneş. Şimdi büyük çoğunluk, fedderasyonun vereceği kararı bu yaşananların önüne çıkartacaktır. İnanın verilecek kararın hiç bir önemi yok! Önemli olan, Şenol Güneş'in o yere yığılan görüğntüsünü belleklerimizden nasıl sileceğimizdir...
822
İşte Bağış Erten'in Cumhuriyet gazetesindeki yazısı:
Yakınımdakiler bilir. Sonradan atasözü olursa tekzip ederim. Yıllardır söylüyorum. Bu memleketin en büyük marifetlerinden biri “bundan kötüsü olmaz” lafını her gün tekzip edebilme kapasitesidir. Ben artık ciddi ciddi düşünüyorum, bu atmosferi yaratanlar aslında herkesi futboldan soğutmaya çalışıyor. Muhtemelen böyle bir örgüt kurmuş bile olabilirler. Gerginliği, kutuplaşmayı, eril bir kazanma hırsını değer diye bize dayatanlar en rahat futbolu yiyip bitiriyor.
Fenerbahçe kendi kendini yok edebilecek parça tesirli bir yapıya doğru gidiyor. Beşiktaş ağır abilik falan hak getire, En sakin futbolcusu bile hırs küpüne döndürüyor. Nereye varacağız ki böyle! Bilgisayar mühendislerine sorsak bize derman olsalar. Bir kapatıp açsak düzelir mi acaba?
Milyonlarca insana yazık ediyorlar. Bu yaşananlar masumane bir davranış değil. Ne akla, ne mantığa ne de duyguya sığmıyor. Provokatif bir olaya benziyor. Bugüne kadar hakemler benzer durumlarda hep idare ettikleri için bu olaylar çıktı ortaya.. Şimdiye kadar atılan maddelere ve provokatif olayları hakemler idare etmeselerdi bugünlere gelinmezdi. Kimseyi ayırmıyorum. Her kulüp için söylüyorum. Sporu, futbolu yapanların içindeki adamlara da yazıklar olsun.. Tolga'yı da burada suçlamak istemiyorum ama ne işin var, tribünlerin orada, gir içeri.. Sonra hocası onu kurtarmaya geldi. Yazık günah Şenol hocaya... Allah şifa versin... Kupayı alsan ne olur olmasan ne olur... İlla bir takım hocasının kafasının mı yarılması lazım. Yabancı cisimler her statta atılıyor, birilerinin kafasına geldiği zaman mı aklınıza geliyor. O elleri çeksinler Türk futbolundan... Türk futboluna ihanet etmesinler... Ne karar çıkarsa çıksın iş siyasete gidecek. Çünkü bunu istiyorlar. Trabzon'daki olayın aydınlanmamasının sebebi de bunlar.. Bundan sonra hangi karar alınırsa alınsın, Fenerbahçe hükmen de mağlup olsa bunların artık hiçbiri problem değil...
DÜĞMEYE BASTILAR
Problem düğmeye bastılar... Bundan sonra statları, salonları seyredur.. Spordaki taraftarlar müthiş bir sivil toplum örgütleri... Bir tuzak kurdular. Tuzağın içine sporu da soktular. İnşallah ben yanılırım ama dün Ülker Stadı'nda yaşananların içinde tuhaf bir durum var... Ziraat Bankası bu kupaya sponsor oldu.. Bundan sonra olur mu? Türk futboluna sponsor olanlara günah değil mi, sporculara günah değil mi? Milyonlarca insanlara günah değil mi? Stadın her ayrı yerinden yabancı maddeler atacaksın. Özel mi gittiniz siz oraya? Kaç tane tribünden atıldı o maddeler? Bunlar tesadüf olamaz... Şenol hocaya da geçmiş olsun, acil şifalar dilerim..
1022
İşte Uğur Meleke'nin Hürriyet gazetesindeki o yazısı:
Bundan bir buçuk yıl önce, 4 büyük takım arasındaki deplasman yasağı kaldırıldığında bütün spor kamuoyu mutluydu, bense isyan etmiştim: Bu ülkede, deplasman yasağı konmasına neden olan hangi durum ortadan kalktı ki; 2016 kışında o yasaktan vazgeçildi?
Hangi teknik altyapı geliştirildi, hangi kanun iyileştirildi, hangi uygulama ikna edici bir hale getirildi? Evet, dün geceki olayların deplasman taraftarının maçlara girmesiyle alakası yok, farkındayım... Ancak şunu soruyorum ısrarla: Bu ülkede salon ve stat güvenliği konusunda hangi iyileştirici adımlar atıldı ki, apar topar deplasman yasağı kaldırılmıştı? Deplasman yasağını kaldırmadan önce binlerce başka problemimiz var bizim güvenliğe dair...
Bir buçuk yıl sonra bugün bir kez daha isyan ediyorum maalesef! Elektronik bilet uygulamasına geçtik, peki dün gece sahaya yabancı cisim yağdıran o teröristler şu anda hapisteler mi? Değilse, ne değişti Allah aşkına? Peki bu teröristleri tutuklamayı başarırsak dahi, onları birkaç yıl hapiste tutacak yasa değişikliği yapıldı mı? Yoksa maça gelip, teknik direktör ya da futbolcu yaralayıp, sonra “lütfen bir yıllığına maçları evinde izle” mi diyoruz o teröriste?
Ben şu anda aktif sporcu ya da teknik direktör olsam, kesinlikle meslektaşlarımı greve davet ederdim. Ve tekrar can güvenliğimiz sağlanana kadar, suçlu suçsuzdan ayırt edilebilene ve layıkıyla cezalandırılana kadar maçlara çıkmazdım... Bunun adı terör çünkü. Başka bir şey değil...
****
Müsabakaya dair...
Ortada futbol namına fazla bir şey yok. Ama şunun özellikle altını çizmeliyim: Son 2 günde kupa maçları için sahaya çıkan 3 İstanbul büyüğünün de kadro tercihleri bence doğru değildi...
Manchester United, Çarşamba akşamı ligde Bournemouth’la, cumartesi de Federasyon Kupası yarı finalinde Tottenham’la oynayacaktı. Ligde ilk dört için kısmen rahat oldukları için, hedef maçı cumartesi günkü Tottenham karşılaşması. Mourinho da ligde klasik kadrosunda değişiklikler yaparak Bournemouth maçına çıktı. Maç öncesi Mourinho’ya şu soru soruldu: “Hafta sonundaki Tottenham maçını düşünerek mi rotasyon yaptınız?”
Mourinho’nun cevabı şöyleydi: “Rotasyon sözcüğünü sevmiyorum. Çünkü bugün sahaya çıkan oyuncular hafta sonu oynayamayacaklarmış gibi bir izlenim doğuruyor. Asla öyle bir şey yok. Bugün iyi oynayanlar, hafta sonu sahada olacaklar. Benim forma vermek için tek kriterim var: Maç performansı. Başka kriterim yok. Oyuncunun fiyatına, maaşına, dışarıdaki davranışlarına bakmıyorum. Sadece maçta ne yaptığına bakıyorum. Sizi temin ederim, bugün beni oyunuyla ikna edenler, cumartesi günü sahada olacaklar”
Çarşamba akşamı Galatasaray, kupada Akhisar’ı konuk ediyor. Lig kadrosuna göre tam 9 değişiklik yapmış Fatih Hoca... Ve Muslera-Fernando dışındakiler gayet iyi biliyorlar ki, hafta sonunda sahada olmayacaklar. Perşembe akşamı Fenerbahçe-Beşiktaş oynuyor, Fenerbahçe lig 11’iyle sahada. Beşiktaş’ta da Atiba dışında lig 11’i. Her 3 hocanın da 25 kişilik kadrolarına verdikleri mesaj aynı: İdeal 11’ler belli. Kalanlar yedek. Siz ağzınızla kuş da tutsanız, durum değişmeyecek.
Oysa Kocaman bu maçta ilk 11’de Isla, Valbuena, Mehmet Ekici’den ikisine ya da üçüne görev verse, ligin geri kalanı için kadrosunu bir miktar genişletme fırsatı doğmaz mıydı? Şenol Güneş’in net bir santrfor problemi varken Larin’i kullanmak için iyi bir fırsat değil mi bu maç? Ayrıca Vida ve Gökhan Gönül gibi önemli yıldızlar bu maçta forma giyseler, ligin geri kalanı için opsiyonlarınızı genişletmiş olmaz mıydınız?
Ama bizim teknik adamların kupa maçından anladığı şu: a)Maç önemliyse, bire bir lig kadrosu ile çık. b)Maç önemsizse 11 benzemez yedeği sahaya sür!
Her iki durumda da yeni bir oyuncu kazanma şansın neredeyse yok. Maçın tek faydası, kadroda kimin as, kimin yedek olduğu konusunda hiçbir şüphe kalmaması. As-yedek ayrımının keskinleşmesi. Gerçekten, anlaşılır gibi değil.
1122
İşte Güntekin Onay'ın Vatan gazetesindeki yazısı:
DERBİ dengeli başladı. Beşiktaş güvenli ve topa daha fazla sahip olan taraftı. F.Bahçe ise ilk maçtaki skor avantajını göz önünde bulundurarak emniyetli bir oyunu tercih etti. Sarı-lacivertliler orta alanda Beşiktaş’ın pas yapmasına izin verdi. Siyah-beyazlılar ise tempoyu yükseltmeden oynadı ve F.Bahçe’yi fazla rahatsız etmedi.
MAÇIN seyrini değiştirebilecek 2 pozisyon oldu. Babel’in Volkan ile karşı karşıya kalıp golü attığı ve ofsayt bayrağı kalkan pozisyon -ki tekrarı seyredince hizada olduğunu gördük- ve Pepe’nin kırmızı kartı… Pepe tecrübesinde bir oyuncunun o pozisyonda yaptığı kabul edilemez. Birçok kişi buna benzer onlarca pozisyonun sarı kartla geçiştirildiğini söyleyebilir. Saygı duyarım. Ama bence pozisyonun kırmızı olma olasılığı yüksek. 10 kişi Kadıköy’de F.Bahçe’ye karşı oynamak kolay değil. Beşiktaş, oyunu 0-0 götürüp 1 şans bulur muyum duygusuyla hareket etti. Bu son derece doğaldı. 10 kişiyle de beklenenin üzerinde oynadı.
YAŞANANLAR DÜŞÜNDÜRÜCÜ
SAHADA uluslararası birçok yıldız var. 2 büyük takım, 2 saygın kulüp karşılaşıyor. Türkiye ekran başında nefis bir mücadele bekliyor. Sahadakiler 1-2 kişi dışında iyi niyetli. Ama 3-5 kendini bilmez F.Bahçeli sanki takımlarını mahvetmek için harekete geçiyor. Beşiktaş 10 kişi. Skor lehine, her türlü avantaj F.Bahçe’de. Neyin peşindesiniz beyler? Neden sahaya-rakibe bir şeyler atıyorsunuz?
TÜM bu yaşananlar düşündürücü ve üzücü. Yazık F.Bahçe’nin emeklerine. Yazık futbolumuza. Bu yaşanan olaylar bir Şampiyonlar Ligi maçında olsa, örneğin Mourinho veya Guardiola’nın kafası atılan maddelerle yarılsa karar ne olurdu ? Adil ve sağlıklı yorum yapabilmek için bu durumu da göz önünde bulundurmamız gerekir. Dün üzüldük. Çünkü sanıyorduk ki Türk futbolu bu yaşananları çoktan aşmıştı. Yazık oldu. F.Bahçeli oyuncuların emeğine. Yazık oldu marka değerimize.. Umarım sebep verenler gereken cezayı alır.
1222
İşte Metin Tekin'in Sabah gazetesindeki o yazısı:
Uzun zamandır söylüyorum; bu güzel futbol oyununu bitirecek iki şey var: Şike ve şiddet. Dün akşam Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan Ziraat Türkiye Kupası yarı final rövanş maçında da şiddetin futbola nasıl zarar verdiği bir kez daha çok açık bir şekilde görüldü. Gerilim ve yaşananlar karşılaşmanın yarıda kalmasına neden oldu. Bunun neden olduğunu söylemek veya "Şu tahrik etti, şu yüzden" demek, bence dünyanın en gereksiz bahanesidir. Beşiktaş'ın kazandığı köşe vuruşlarında başlayan, daha sonra kulübeye sıçrayıp Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş'in yaralanmasına kadar uzanan olaylar silsilesi taraftarların futbola etkisini açık bir şekilde gösterdi. Yaşananları sadece Fenerbahçe seyircisi üzerinden değil, bazı futbol seyircilerinin yaklaşımı olarak değerlendirmek gerekiyor. Bu işler böyle devam ederse ne bu oyunun seyredeni kalır ne de heyecanı ve zevki... Ben şu yaklaşıma da karşıyım; her şey Fenerbahçe'nin lehine gidiyor, rakip 10 kişi kalmış, 0-0'lık sonuç sarılacivertli takıma Türkiye Kupası'nda finale çıkması için yetiyor... Neden taraftar bunları yapıyor? Tam tersi de yaşansa, seyirci bu taşkınlıkları aklına getirmemeli. Skora gidişata göre değil, taraftarın naturasında bu olmalı.
Gelelim, dün akşamki olayların başlamasında etkili olan nedenlerden Pepe'nin kırmızı kart görmesine... Portekizli futbolcu, yerden kayarak bu hareketi yapsa, o zaman çok net sarı karttan bahsedebiliriz. Ancak havadan yani yüksekten sıçrayarak müdahalesi hareketin şiddetini artırdığı için hakem Mete Kalkavan'ın verdiği kırmızı kartı doğru karar olarak görüyorum.
1322
İşte Ömer Güvenç'in Akşam gazetesindeki yazısı:
GAZETEM Vatan, benden bu maçın yorumunu istedi... Biri F.Bahçe biri Beşiktaş. Türkiye’nin iki güzide kulübü... Büyük bir keyif ile TV başına geçtim. Ve maçın yorumunu yazmak istedim. Şimdi bana söyler misiniz Allah aşkına. Bu maçın yorumunu yazarken tabii ki öncelik futboldan bahsetmek... İki takım nasıldı, teknik direktörler nasıldı, kim kaçırdı, Kaleciler süper kurtarış yaptı... Tabii ki bunlar yazılır.
HİÇ Mİ UTANMANIZ, SIKILMANIZ YOK?
PEKİ Allah aşkına, sahada futbol denilen bir şey var mıydı? Hayır! Bu rezilliği, kepazeliği yalnız Türkiye görse, ‘içimizde oldu geçti dileyerek başımızdan savarız’ Bu maçı bütün Avrupa, dünya seyrediyor. Eee be bunu yapanlar hiç mi utanmanız sıkılmanız yok? Evinizde karınıza, annenize, babanıza çocuğunuza kızıyorsunuz onlara bir şey diyemiyorsunuz, veriyorsunuz 50-100 lira oraya gelip ana avrat küfür ediyorsunuz. Futbolculara anahtarlık su para, elinize ne geçirseniz atıyorsunuz.
YÜZ MÜ VAR!
REZİLLİĞİN, kepazeliğin bini bin para. Kurallar şunu söylüyor... Hakem içeri girdiği zaman bir daha çıkmaz, olay hangi takımın sahasındaysa o takım hükmen mağlup olur. Eee be vicdansızlar... Ahlaksızlar... F.Bahçe’yi seviyorum diyip hançerleyenler... Utandınız mı? Benimki de soru. Onlarda utanacak yüz mü var?
Ligde ‘yalnızlığa’ mahkum ettiğiniz Fenerbahçe’yi desteklemenin yolu sahaya yabancı maddeler atarak, güzelim futbolu çirkinleştirmek midir? Nasıl bir taraftar anlayışıdır bu? Kaldı ki, kupanın ilk ayağında rövanş için harika sonuç almış Fenerbahçe, diğer yanda Pepe’nin kızarmasıyla on kişi kalmış bir Beşiktaş... Dememiz o ki herşey ve de tur Fenerbahçe’nin lehine. Böylesi tabloda o yabancı maddeleri atanların, olayları yatıştırmak isteyen Şenol Güneş’i yere serenlerin, kafasına dikiş attıran ve hastaneye gönderenlerin niyeti olsa olsa Fenerbahçe’yi tamamen ‘sabote’ etmekten başka bir şey değildir!
Hadi pet şişelerini geçtik, adam anahtarlığını atıyor sahaya! Boyunuz-posunuz devrilsin, size taraftar demek için bin şahit lazım! Kuralları da bilmiyorlar, hakem uyarılarını yaptı, sonra yardımcılarını yanına çağırdı, tekrarı halinde soyunma odasına gider ve maça çıkmaz, farkında mısınız?
Yooo, bu işte bir bit yeniği var, adamların niyeti kötü, ikinci yarıda da aynı rezilliği sürdürdüler. Böylesi derbiye ilk kez tanıklık ettim, bunun altında başka bir şeyler var! Koca Fenerbahçe’nin taraftarı bu olamaz, acaba o kalabalık bunun için mi maça geldi? Niyetiniz ne? Hadi o olayları çıkaran, ya da yabancı maddeleri sahaya yağdıran sorumsuzları yanındaki sadece maç izlemek için gelenler niye uyarmaz, niye engellemez?
Bu bir futbol, savaş değil! Sahadaki asıl aktörlere bakıyorum, onların arasında ufak-tefek gerginlikler oldu, kaldı ki bu oyunun içinde var olan şeyler, size ne? Dememiz o ki, sahadakilerin bir suçu yok, asıl rezil sizsiniz, o tribünlerden sahaya yabancı maddeler atan, maçın yarıda kalmasını sağlayan taraftar müsvetteleridir! Hadi bakalım, eserinizle övünebilirsiniz, koca Fenerbahçe’yi yaktınız! Şimdi top federasyonda, maçın kararını onlar verecekler. Ne mi çıkar? Madur olan, hocasının kafasına dikiş atılan, hastaneye kaldırılan Beşiktaş... Dememiz o ki, karar Beşiktaş lehine çıkacaktır, yani koca Fenerbahçe’yi el birliğiyle kupadan elediniz, eserinizle övünebilirsiniz!
* * *
Valla maçın yarıda kaldığı için futbol adına yazacak hiçbir şeyimiz yok! Elbette Pepe’nin kızarmasına kadar oyunun kontrolü Beşiktaş’ın elindeydi, Pepe buna el freni çekti! Pepe’ye çıkan kartı ağır buldum, sarı verilebilirdi. Çünkü tecrübeli futbolcunun niyeti tamamen topa, ama dokunamıyor, yani niyet rakibe değil, ondandır sarı dememiz. Pepe’nin çok kritik haftaların eşiğinde kızarması, asla savunulamaz. Eğer iki maç ceza gelirse ki, olası hem Malatya hem de Galatasaray derbisinde arkadaşlarını yalnız bırakacak maalesef! Gelelim ikinci bir konuya, Babel’in ofsayt gerekçesiyle iptal edilen golü, buz gibi gol, yani hatalı bayrak! On kişi kalan Beşiktaş’ın mücadelesi de alkışa değerdi, pes etmeyen bir görüntü verdiler.
1522
İşte Gökhan Dinç'in Vatan gazetesindeki yazısı:
BİZE derbi filan çok. Bize futbol da çok. Hatta bize rakip olduğumuz, olacağımız her şey çok. Dün gece yaşanan rezilliğin adını kimse koyamaz. Taraftar olamaz mesela. Çünkü kendi takımı ilk maçta 2-2’lik skorla dönmüş, maç 0-0 gidiyor, üstelik rakibin 10 kişi kalmış. İki kez korner atılırken olaylar nedeniyle maç durmuş, sözüm ona maçı izlemeye gelen lanet herifler sahaya müdahale ediyor. Bunu yapanların F.Bahçe taraftarı ile ilgisi olmadığını görmek için tabloyu ortaya koydum.
KOCAMAN BİR HİÇSİNİZ
BIRAKIN F.Bahçe taraftarı olmayı bunları yapanların kesinlikle spor ve futbol ile ilgisi yok. Evinde, işinde ve sosyal hayatında mutsuzluk üzerine bir yaşam biçimi çizmiş, gücün ve hatta paranın bile yaptıramayacağını bir şeyi olmayan, fiziki şartlar nedeniyle insan dediğimiz bu heriflerin içimizdeki futbol sevgisini de öldürmesine izin vermeyelim. Çünkü neredeyse dün Beşiktaşlı bir futbol adamı (oyuncu-teknik direktör) neredeyse ölüyordu. Şenol hocanın kafasına atılan beş dikişin hesabı sorulmalı.
KİMİN neyi kazanacağını söylesenize bana Allah aşkına? Tarihimizde bu ve benzeri yüzlerce örnek varken üstelik söylesenize ne kazanacaksınız rakip takım oyuncusuna zarar vererek? Ne kazandınız geçtiğimiz yıllarda yaşanan sulu derbilerde mesela? Kocaman bir hiç! Çünkü sizler kocaman bir hiçsiniz.
KİMSE ALMAYA GİTMESİN
GELELİM işin adli kısmına. Emniyet birimleri, savcılar, hakimler gerekli işlemleri yapacak. Ama bu olaylar nedeniyle yakalanan suçlularda yönetim kurulu üyeleri tarafından karakollardan toplanmayacak. Kendi nüfuzlarını, güçlerini bunun için kullanmayacak. Kullanmayacak ki gereken suçlular gerekli cezaları alacak ve futboldan bu tipleri uzaklaştıracağız.
Hani, “rekabetin dibine vuracağımız” haftaları hayal ediyor ve “ne mutlu bize, ligin bitmesine beş hafta kala dört şampiyon adayımız var” diyorduk ya...
Alışmadık başta şapka durmuyordu ama!
Bu kadar heyecan fazla geldi futbolumuza ve Ziraat Türkiye Kupası yarı final rövanşında patladı.
Neden?..
Fenerbahçe ve Beşiktaş istediği kadar Lig şampiyonluğu şansından bahsetsinler, an itibarıyla avuçlarındaki kuş Türkiye Kupası’ydı ve “eldeki bir kuş daldaki iki kuştan iyi olduğu için” yarı final rövanşının gergin olacağı belliydi.
Üstelik ilk maçta örneği de yaşanmıştı.
Dün akşam Kadıköy’de üç kırmızı kartlı 2-2’lik maç kaldığı yerden devam etmedi, rezaletin dibine vurdu ve maç iptal edildi...
Açıkça söyleyelim mi?
Bu sezon stadı ikinci defa dolduran Fenerbahçe taraftarı, özellikle korner bayrakları çevresindekiler böyle istedi.
Bırakın ayıbı günahı, hiçbir hesaba kitaba sığan iş değildi taraftarın sahaya eşya atması, rakip oyuncuyu, rakip hocayı nişangah yapması. Ne Fenerbahçe kaybeder durumdaydı tüm bunlar yaşanırken, ne de kaybetme ihtimali vardı. Rakip on kişi kalmış, ilk maçın 2-2lik beraberliği cepteydi. Yahu Beşiktaşlı futbolcular bile birbirleriyle tartışıyorlardı artık. O kadar belliydi sonuç.
Yani Fenerbahçe taraftarı izin verse Fenerbahçe muhtemelen finaldeydi.
Oysa her iki takım da oynamak için çıkmışlardı sahaya.
Nereden anlaşılıyordu?.. Hem Şenol Güneş hem de Aykut Kocaman Kupa maçındaki Fatih Terim’in dramatik rotasyonundan ders almışlar, takımı sağlam ve ofansif kurmuşlardı.
Lakin niyet ile gerçek örtüşmedi.
Oynamaktan çok rakibi kollayan, itişip kakışmayı çare gören kötü bir futbol vardı sahada ve dakikalar ilerledikçe gerilim yükseldi. İşin kötüsü Fenerbahçe taraftarı da Quaresma’nın her iki taraftan attığı kornerlerde çakmak ve anahtar atarak yol verdi bu gerilime... Destekledi. Katkı yaptı.
30. dakikada kaptırılan toptan sonra Josef’e basan Pepe’nin kırmızı kart görmesiyle hem belgelendi hem de ilk yarı için zirve yaptı gerilim.
Artık sahadaki Kupa yarı final rövanşı değil, üç kırmızı kartlı ilk maçın daha çirkin bir tekrarıydı.
Karşılaşmanın ikinci yarısına hâlâ oynamak niyetiyle Vida ve Lens’i alarak başlayan Beşiktaş Hocası Şenol Güneş’in 56. dakikada kafasına gelen cisimle yere düşmesi işin bittiği noktaydı.
Üstelik o sırada Fenerbahçe’nin hocası “yapmayın” diye öne atmıştı kendini.
Sanki bilinmez bir el tribünleri yönlendiriyor, taammüden rezalet istiyordu. İstediğini de yaptı. Maçtan sonra Şenol Güneş hastaneye yattı, futbolumuzun tımarhaneye ihtiyacı var.
Olaylar üzerine hakemler ve Beşiktaş soyunma odasına girerken o sırada arbede çıkan soyunma odası koridorlarına bir manga polisin yetiştirilmesi, ölmüş futbolun cenazesine koşan tören kıtasıydı sanki.
Evet... Korkulan ama sakınılamayan olaylarla sanki komplo kokan ve büyük bir ihtimalle altından başka işler çıkacak olan eksantrik şekilde bitti bu iş.
Toplu cinnet gibi sona erdi. Üzdü, utandırdı, tiksindirdi.
Yazık! En başta Fenerbahçe’ye... Sonra hepimize.. Yani bu ülkeye.
Türkiye Kupası yarı final maçında sporseverler bir derbi maçı izlemek istemişti. Ancak yaşanan saha olayları ve devamında tribün olayları nedeniyle karşılaşma yarıda kaldı. Hiç kimsenin görmek istemediği olaylardı bunlar. Eski maçlardan kalan hesaplar, teknik adamların beyanatları, sorumsuz yöneticilerin açıklamaları olayları ne yazık ki bu hale getirdi. Pepe'nin gördüğü kırmızı kart yüzde yüz doğru. Hakem Mete Kalkavan'ın en büyük hatası maçın başlarında Soldado'ya, Adriano'ya yaptığı sert faul sonrası kart göstermemesiydi. Bu da maçın sertleşmesine ve oyuncuların gerilmesine neden oldu. Sonrasında yine hakem bu tür hatalara devam etti. Tribünler de iyice gerilmeye başladı.
Beşiktaş yedek kulübesi arkasındaki bazı Fenerbahçe taraftarlarının sözlü sataşması ve ardından da yabancı madde atması olayların fitilini ateşledi. Bu atılan cisimlerden bir tanesi Şenol Güneş'in kafasını yardı. Hakem Mete Kalkavan burada maçı tatil etmek yerine devam etmek istedi. Bana göre devam düşüncesi yanlıştı. Rakip takımın hocası yaralandıysa o maç tatil edilirdi. Ancak hakem kendince iyi niyetli davranarak maçı oynatmak istedi. Ancak olayların arkası kesilmeyince Beşiktaşlı oyuncular tünelden içeri girmeye başladı. Hakemin maçı tatil etmek gibi bir niyeti olsaydı Beşiktaşlı oyunculardan önce soyunma odasına giderdi. Bu ciddi tartışmalara gebe bir karardı. Hakemin raporuna ne yazacağı çok önemli. Muhtemelen “Hocanın kafası yarıldı ve olaylar devam edince tatil ettim” yazacaktır.
ŞIMDI ne olacak sorusu ise tam bir kaos. Talimata göre Fenerbahçe'nin hükmen mağlup sayılması olası. Tabii ki hakemin raporu belirleyici olacak.
1822
Hafızanda çok maç hala yeniden yeniden oynanıyorsa, bir Fenerbahçe- Beşiktaş kupa maçında aklına hemen Mehmet Ekşi ile Ferdinand gelir mesela.
Ekşi’yi kendi hiç unutamadı; Ferdinand’ı Aykut Kocaman da hatırlar.
Biri onca emeğine rağmen, sahaya cezalı çıkınca Beşiktaş’ın hükmen yenilgisine sebep olmuş, koca kulüpte günahı da kendi üstlenmişti hayat boyu.
Diğeri, İngiltere’de büyümeden önce bir yıl staj yaptı ama çalım üstüne çalımla efsanevi Schumacher’e golü efsane statüsünde!
Futbolda unutulmak kolay da unutulmaz olmak da bazen çok kolay! Bir kart veya iki çalım, hayat boyu o enstantanede kalıveriyorsun!
Bu maç kıpkırmızıda kaldı, kapkara tarih yazıldı!
***
Babel’in golü sessizce ofsayta kaydoldu ama... Bir de ama kaldı çizgide!
İlk 20 dakika Beşiktaş daha yerli yerindeydi, kendi sahasında gibiydi; Fenerbahçe, Dirar’ın sürpriz sol atağıyla yokladı. Bir sonraki yoklama Aatıf’la 19’daydı.
Gözün topta ama maçı ilk kim gerecek diye de bekliyorsun nedense!
İlk 25 temkin, itidal oyuna ve sinirlere hakim gibiydi. İlk 4 korner ile topun çoğu Beşiktaş’taydı.
29’da beklenen gerilim geldi işte. Pepe’nin ayakkabısı acele kırmızıya dönüştü. Ayak onun. Topu kaptıran hata onun değildi! Düdük de Kalkavan’ındı!
Beşiktaş’a 11 kişi oynamak haram. O an orta saha ve oyun üstünlüğünden vazgeçmiş oldu.
Bu durumun özeti: Beşiktaş hücum ederken kalesine döndü, geri dörtlüye tayin Medel kalesine atıyordu.
Beşiktaş 10 kişiyle kornerde 5-1’e ulaştığında, tribünler final eşiğindeki takımlarını sabote edip duruyordu.
Türkiye’de futbol hakikaten seviliyor mu?
Sevdiğin kadını öldürüyorsan, sevdiğin çocuğunu dövüyorsan, sevdiğini söylediklerini eziyorsan, futbol da işte öyle seviliyor!
***
Güneş 2. devre defansı tamamlayıp kontratak için Lens’le, santrforda Babel’le başladı.; Kocaman da Valbuena’yı aldı. Belki de ilk yarı almalıydı. Valbuena-Medel savaşında hiç kart çıkmaması ilginçti; kartların hepsi Pepe’ye gitmişti herhalde!
Skrtel’in Talisca’ya taammüden darbesi de aftan yararlandı! Maç Kalkavan’dan çıkmıştı artık.
Soldado’nun kaçırdığına Lens’in kaçırttığı eklendi. Esas keçiler kaçıyordu, akıl kaçıktı! Tribünler futbolu aşırı seviyordu! Tolga’yı çekmeye çalışan Güneş’i kafasını yarıp hastanelik edecek kadar.
İnanın Volkan en sakinlerdendi.
Böyle futbol, böyle kupalar, böyle derbi olmaz olsun!
Fenerbahçeli kimi taraftar takımlarının iyi olmasını istemiyor olmalı. Ya maça gelmiyor ya maçı alıp gidiyorlar! 11 yabancı maddeli futbolumuz!
Bu kupayı Akhisar’a verin!
ÇOK YAZIK
Önce Kalkavan maçı “yürüttü”, bir kısım sabotajcı da maçı toptan götürdü! Tribünlerin büyük kısmını, kulüpleri, herkesi esir alarak.
1922
Habertürk gazetesinden Bülent Yavuz'un yazısı:
HAKEM Mete Kalkavan oyunu oynatabilme adına prosedürü doğru bir şekilde uyguladı. Ancak yedek kulübesinin etrafındaki seyircinin teknik kulübeye müdahalesi oradaki güvenlik güçlerine ait. Zaten farkında bile değildi. Ta ki Şenol Hoca yaralanıncaya kadar. Kalkavan olay yerinde manzarayı görünce yardımcılarını yanına alıp soyunma odasına gitti. Bu şartlar altında oyuna devam edemezdi. Etseydi daha büyük hadiseler olabilirdi. ‘Bu müsabakanın akıbeti ne olacak?’ derseniz. O da TFF yönetiminin kararınca şekillenecek. Ama ‘Fenerbahçe’ye büyük bir ceza gelecek’ diye düşünüyorum. Müsabakanın tatil edildiği dakikaya kadar olan bölümündeki hakem performansı bana göre başarılıydı. 10. dakikada Babel’in attığı bir gol var. Yardımcı hakemin ofsayt bayrağını kaldırması kritik bir karar gibi geldi. Hakemin bunda günahı yok. Bunun dışında 29. dakikada Pepe’nin kırmızı kartla oyun dışı kalması son derece doğru bir karardı.
2022
İşte Faik Çetiner'in Habertürk gazetesindeki yazısı: İlk yarıda Pepe’nin atılmasıyla Beşiktaş eksik kalmıştı.
İkinci yarı 10 kişilik Beşiktaş ile 11 kişilik Fenerbahçe’nin mücadelesini yaklaşık 10 dakika izleyebildik. Neden mi, anlatalım.
Rakip 10 kişi, ilk maçta ki avantaj Fenerbahçe’de. yani finale yakın taraf ev sahibinde. Ama gel gör ki Fenerbahçeliyim diyerek tribünde yerini almış futbol hainleri hem hepimize bir utanç gecesi yaşatıyorlar hem de takımlarına en büyük kötülüğü yapıyorlardı.
Quaresma ve Caner’e korner attırmadılar. Sonra Şenol Güneş’in kafasına ve kulübeye yabancı madde yağdırdılar. İnanın bunu yapanların sayısı çok fazla değildi. Ama kurunun yanında yaş işte böyle yanıyordu. Gece futbol tarihimize utanç gecesi olarak geçecek. Kimin turu geçtiği, kimin final oynayacağı artık hiç umurumda değil. Tek dileğim bize bu utanç gecesini yaşatanların tek tek bulunup yakalanması. Onları statlarda değil. Futbolun konuşulduğu alanlarda bile gözükmüyor olmaları lazım.
Haydi herkes göreve.
2122
İşte Alen Markaryan'ın Akşam gazetesindeki yazısı:
Beşiktaş taraftarının önem göstererek
Siyah gözlük, siyah kapüşon giyip,
Tek tip gittiği Kadıköy’de,
2-2 kaldığı maçın rövanşındayız.
Beşiktaş taraftarının siyah kostümlere büründüğü tribün karşıdan bakıldığında,
Stadın üzerine çökmüş kara bulutları andırıyordu.
‘Ha yağdı ha yağacak’ dersin ya!
Öyle.
***
Taraftar tek tip takım gelmişti de,
Takım geri kalır mıydı sanki,
Hafta içi yapılan ‘Takımı lig maçlarına saklayalım’ görüşlerini rafa kaldırıp, onlar da takım takım çıktılar sahaya. Bence de dişe diş kora kor olmalıydı.
Sonra, sonrası hadi rast gelsin.
***
Yumruğu atıp da gardını alan boksörler vardır ya
Maç öyle başladı.
Atak yapan topu kaptırdı mı sahasına çekiliyordu,
‘Sorumluluk benden gitsin’ topları Fenerbahçe’de daha çoktu.
Beşiktaş daha bilinçli ama daha az geliyordu.
15 dakika bittiğinde ne biz gidebildik,
Ne onlar gelebildi kalemize.
Beşiktaş’ın oyun kurmasına müsaade etmeyecek şekilde tertiplenmiş Fenerbahçe kadrosu,
Kendi çıkışlarında da sorun yaşıyordu.
Biz de 30 dakika itibariyla yazacak pozisyon bulamadığımızdan
Oyunun ve oyuncuların felsefelerini yansıtmaya çalışıyoruz kavlimizce.
Dedim kiiii
Meğerse bu sessizlik kopacak gümbürtünün habercisiymiş.
Josef-Pepe mücadelesinde,
Pepe’nin yatarak müdahalesine
Kurşun gibi ‘Ağır’ havada,
Ağır bir karar geldi hakem Mete Bey’den.
Elini beline atıp, ‘Ben de ne yapıyor’ diyorum!!!
Kırmızı kart çıkardı iyi mi!
Daha önce uyarı yok, sarı ikazı yok.
Direkt infaz etti iyi mi!
Ne bir inisiyatif ne bir müsamaha.
Standardı olmayan bu kararların faturası hep bize mi kesiliyor?
Helal olsun!
Ya arkadaş bu Kadıköy’de 11’e 11 oyun oynayamayacak mıyız?
Bu ne biçim iştir,
Bu ne girdaptır çözemedim.
Sonra Quaresma’ya atılan dümen çakmakları,
Gösteriş anonsları.
Oh! Maşallah!
İkinci yarıda Oğuzhan’la Negredo’yu çıkartıp,
Lens’le Vida’yı oyuna aldı Şenol Hoca.
Herhalde bu konsepte Babel de santrforu oynayacaktı.
Yani değişik ve cesur bir hamle gözüküyordu.
Sonra itişmeler, kakışmalarla devam eden maçta,
Şok baskınlar yapmaya çalışıyorduk.
Bunlardan birinde Lens topu Dereağzı’na attı.
Gol geliyorum diyordu ki,
Müsaade etmediler.
Tribünden önce kaleci Tolga’ya,
Sonra Şenol Hoca’ya saldırdılar kardeşim.
Saldırdılar.
Kafasına koltuk attılar adamın.
Maç lehine gidiyor,
Beşiktaş 1 kişi eksik,
Şimdi sormazlar mı adama
‘Hayırdır’ diye.
Tabiat kurallarına bile aykırı bu durumun açıklaması ne olabilir.
Bir derbiyi katlettiler; önce Mete Kalkavan, sonra tribündeki bir grup holigan. Yazık, ayıp, günah… Kim kazanırsa kazansın ama önce insanca oynansın bu maçlar ve adaletli hakemler tarafından yönetilsin. Mete Kalkavan diye bir hakem var, aldığı her karar birbirinden rezalet. Hatırlayın, geçen sezon Beşiktaş- Trabzonspor maçında Quaresma, gözünün önünde Yusuf Yazıcı'nın ayağını kırıyordu ve sarı kartla geçiştirdi. Aynı hakem dün ne yaptı, Pepe'nin sert faulüne direkt kırmızı kart verdi! Dikkat edin, aynı hakemden bahsediyorum yani farklı hakemler söz konusu değil. Aynı hakem, direkt kırmızılık faulü sarı kartla geçiştiriyor ve net sarı kartlık faulü de direkt kırmızı kartla cezalandırıyor. Çok açık ve net söylüyorum bu arkadaş bir daha hakemlik yapmamalı. Fenerbahçe tribünlerini geren de o, derbiyi bu hale getiren de o.
HAKEMLİĞİ BIRAKSIN! Mete Kalkavan'ı alt liglere göndermek de çare olmaz, oradaki takımlara yazık! Bu arkadaş hakemliği bırakmak zorunda. Eğer bu ülkede futboldan söz ediyorsak bu eyyamcıları tek tek futbolumuzdan ayıklamalıyız. Şuraya bakın Türk futbolunun yüz kusür yıllık iki çınarı karşılaşıyor ve her seferinde bir hakem çıkıp maçı çığırından çıkarıyor. Hatırlayın ligin ilk derbisini de Ali Palabıyık katletmişti. Yetti artık, hakikatten yetti. Mete Kalkavan'a bakın, önce temsilciyi uyarıyor, sonra yardımcılarını orta sahaya topluyor ve üçüncü kez yabancı madde atılmasına rağmen soyunma odasına gitmek yerine sahanın ortasında bekliyor taa ki Şenol hocanın kafası yarılana kadar. Yani utanmasa biri hastanelik olana kadar her şeyi seyredecek. Kimse kusura bakmasın, bugün maç yorumu yapılacak bir durum yok. Mete Kalkavan ve bazı holiganlar futbol konuşmamıza, yazmamıza izin vermediler….