Ajans Beşiktaş - Spor Toto Süper Lig'in 31. haftasında Beşiktaş, deplasmanda Galatasaray'a mağlup oldu ve şampiyonluk yolunda ağır bir yara alarak, şampiyonluk şansını mucizelere bıraktı. Milliyet Gazetesi Yazarı Ercan Güven, müsabakayı kaleme aldı;
Kimi Başakşehir gibi ileriden dikkatle bakıyordu “hadiseye”, kimi epeyce geriden; Fenerbahçe’nin yerinden merakla...
Galatasaray ile Beşiktaş ise tam ortasında, hatta olayın ta kendisiydi.
Yangınsa, yanacak olan da onlardı; zaferse tadacak olanlar da...
Seyredene de oynayana da “heyecanın dördüncü boyutunu” vaat eden derbi, tuhaftır ki, oynayanlar adına talih sayılmazdı.
Varını yoğunu yazı turaya yatırmak gibiydi...
Düşünsenize; ayakta kalmak için karşındakini hayalleriyle birlikte yıkmak gerekliydi.
Biraz zalimce!..
Veya aynısı senin başına!
Dehşet verici!
İşte o sebeple heyecanın doruklarındaydı derbi.
Hele bir saat önce Başakşehir rakibine fark atınca, Galatasaray ve Beşiktaş sanki “biri kırılsın” diye tokuşturulan paskalya yumurtalarıydı.
Ve önce çatladı sonra kırıldı gitti Beşiktaş.
Futbolundan çok skoru önemli maçların belki de ilk sırasındaki derbide böyle bir kırılmayı neden yaşadı Kartal?
Ofansif kadrolara bakınca her iki takımın da kazanmaktan başka bir şey düşünmeden çıktığı maça tek moralsiz başlayan Şenol Güneş’ti bir kere. Hem de Terim gülücükler dağıtırken.
Pas ustası Beşiktaşlılar’a, Galatasaray futbolcuları baskı yapıp pasa hasret bırakırken, Şenol Güneş’i Fenerbahçe hocası Aykut Kocaman marke etmişti galiba. Güneş resmen Kupa maçında kalmıştı.
Yansıdı mı futbolcularına? Mutlaka.
İkinci sebep Negredo... 20. dakikada topu Denayer’den söküp aldığı ve Muslera ile karşı karşıya kaldığı pozisyonu acemice golsüz tamamladığı yetmezmiş gibi 35’de sakatlanıp yerini Lens’e bıraktı ve Beşiktaş’ın kurgusundan oyun düzenine kadar her şeyini yıpratan adam oldu.
Gerçi ilk yarıda Galatasaray da Mariano yerine Linnes ile zorunlu bir değişiklik yaşadı ama takıma etkisi santrafora Babel’in geçtiği Beşiktaş kadar olmadı.
Üçüncü unsur Pepe... Savunmada Beşiktaş’ın sırtını dayayacağı adam sahanın en kötüsüydü belki de. En azından çıkana kadar.
Ve sonuncu sebep...
Galatasaray’ın isteği, arzusu, gayreti... Maça müthiş sert ve baskılı başlayan, rakibine pas yaptırmayan, top bırakmayan Galatasaray’da Muslera bile oyunun içindeydi. Son saniyede Talisca’nın şeref sayısına bile izin vermedi.
Maç o kadar ince bir çizgide oynanıyordu ki, Pepe’nin yerine Vida dışında ikinci yarının golüne kadar takımlarına dokunamadı hocalar.
Hem de Beşiktaş’ın en azından bir beraberlik için hücum edip Galatasaray’ın kontratak oyununa dönmesine rağmen...
İndiana Jones filmi!
Bu kritik denge 64. dakikada penaltı yapan Tosic’in atılacağı inanılmaz bir Gomis pozisyonu yaratıp daha inanılmazı Gomis’in penaltıyı kaçırmasıyla zirve yaptı.
Galip taraf da mağlup kadar gergindi.
Altı dakika sonra gelen Galatasaray’ın Rodrigues zekasıyla gelen ikinci golü derbiyi mühürledi; Beşiktaş’ın mağlubiyetini tescil etti.
Kısaca derbide telafisiz kayıp yaşayan, bu ligin en iyi futbolunu oynayan ve artık şampiyonluk yarışında Fenerbahçe ile birlikte “gerideki gurubu” oluşturan Beşiktaş’tı.
Kim hak edebilir bir maçta en güçlü rakibine yenilip her şeyi yitirmeyi.
Yedi yıl önce denenip tedavülden kaldırılan “Play-off’lu sezon finali” bu sezon için biçilmiş kaftanmış aslında...
Baksanıza, Süper Lig “İndiana Jones” filminden farksız. Yarım saatte bir kahramanı değişen, bir günde hikayesi alt üst olan süper serüven dizisi oldu.
Dört takım birden “kutsal hazine” peşinde. Her hafta nefes nefese. Peki kim kazanacak?
Harrison Ford’un rolü şimdilik Galatasaray’ın.