Ajans Beşiktaş - Milliyet gazetesi yazarlarından Atilla Gökçe, dün geceki Beşiktaş-Malmö maçını kaleme aldı. Gökçe'nin köşe yazısından önemli satırlar şöyle:
Heyecan ve istekle başladılar. Akılla oynadılar, sonra da çözüldüler, bozuldular, dağıldılar.
Beşiktaş, ilk yarıda hem topa sahip olan (66/34) hem de etkin görünen taraftı. Özellikle 9. dakikada... Serbest atışta önce Necip vurdu, sol yan direkten döndü, Love abandı bu defa... O da üst direkten döndü.. Bir de Mustafa’nın 31’de az farkla auta giden şutu var ki orada “Love’a pas verse daha mı iyi olurdu?” sorusu kafamıza takılıyor.
İlk yarının kronometrik notlarını geçip asıl soruya gelelim: Ljajic’le Oğuzhan aynı onbirde oynar mı? Geçmişte çok soruldu bu tip sorular... Gereksiz tartışmalar ve hüküm cümleleriyle maçın skoruna göre oynar/oynamaz yorumları birbirini izledi. Bu anlamda sorunun yeni versiyonu Oğuzhan/Ljajic oluyor. İkisinin de yaratıcı, isabetli paslarla oyun kuran karakterler olduğunu biliyoruz. Bu meziyetlerin doğru işlediğinde takıma zarar değil, yarar getireceği de unutulmamalı. Peki dün ne yaptılar ? Oğuzhan, Medel’le birlikte oyunun merkezini tutmaya, kontrol etmeye çalıştı. Kazandığı toplarla Ljajic’i, Quaresma’yı, Love’ı ve Mustafa’yı besledi. Çabuk tükendi.. Ljajic de topu yerden kullanıp kalabalık Malmö savunmasının içinde etkinlik göstermeye çalıştı. İkisi de çok sıkı markaj altındaydılar. Dakikalar ilerledikçe yorulup top kaybetmeye başladılar. Oyuna katkıları sıfırdı.
Beşiktaş olabildiğince doğru oynamaya çalıştı. Baskılı oyunun karşılığında aradıkları kadar gol pozisyonuna giremediler. Asıl şaşırtıcı olan Malmö’nün savunmada yoğunlaşıp sanki - işine yaramayan - beraberliğe razı görüntüsü vermesiydi. İlk yarının son 15 dakikasında diş göstermeye başladılar. Beşiktaş’ın hücumdaki rüzgarını kesip üst üste ataklarla Karius ve savunma üzerinde baskı kurdular.
Asıl kıyamet ikinci yarıda koptu. Malmö oyunun baskın tarafını oynuyordu artık. Beşiktaş’ta ilk yarının sağlam ve dirençli savunması çözülmeye başladı. Orta alanda ve ileri uçta top kayıpları peş peşe geldi. Mustafa, Love, Quaresma, Ljajic, sonradan katılan Gökhan Töre kimliksiz-kişiliksiz figüranlara dönüştüler.
51’de orta alanda topu kapan Rosenberg’in savunma arkasına koşu yapan Antonsson’a attığı top, oyunda ayaklar kadar aklın da önemini ortaya koydu. Beşiktaş savunması kaçırdı adamı. O da Karius’un sağından çaktı. Beşiktaş reaksiyon gösteremedi o gole. Bildiğimiz takım, silkinir, süratlenir, isyan edercesine meydan okurdu. Anlaşılan o günler de unutulmuştu. Şenol Hoca’nın Oğuzhan, Love ve Mustafa’yı alıp Töre, Fatih ve biri direkte patlayan iki golü talihsizlik ve beceriksizlikle kaçıran Larin’i oyuna sürme hamleleri de işe yaramadı. Bir de Quaresma’nın kırmızı kartı var tabi... O sorumsuzlukla tüy diktin be adam!
İyi başlayan oyun dökülme görüntüleri eşliğinde Beşiktaş’a hak ettiği bir yenilgiyi yaşattı. Artık Avrupa’da söyleyecekleri söz de kalmamıştı.
Şimdi soğukkanlılıkla itiraf etmekten kaçınmayalım: Onca sakatlık, tartışma, verimsizlik ve kadro dağınıklığından sonra galiba o aşk bitti!