Ajans Beşiktaş - İşte Beşiktaş Dergisi’nde tamamını okuyabileceğiniz röportajın bir kısmı...
“George Best, Bobby Charlton, Dennis Law gibi oyunculara karşı oynama şansını yakaladım. On dört defa ülkemi temsil ettim. Brezilya’ya karşı oynadığımız milli maçlarda, Pele’nin yedeği olduğu Amarildo’ya karşı oynadım. Yaşım ilerleyince Blackpool takımına geçtim, yani hep bir Lancashire evladı kaldım.”
“Beşiktaş’a gelmeden önce rahmetli Süleyman Seba için, ‘Çok güzel bir ülke, taraftarlar harika, ama en önemlisi tam bir beyefendi başkanları var’ demişlerdi. ‘Ne olursa olsun, her zaman güvenebileceğin bir adamdır’ diye eklediler. Bunları duyunca ‘Neden olmasın’ dedim ve Türkiye’nin yolunu tuttum.”
“Süleyman Seba tam bir baba figürüydü. Aslında karakterimiz çok uyumluydu. Az konuşurdu. Galibiyette ve mağlubiyette çizgisi aynıydı: ‘Ne fazla sevineceksin, ne fazla üzüleceksin.’ Hiçbir zaman işime karışmazdı. İngilizcesi pek yoktu, ama ondan duyduğum en güzel söz hep ‘Bravo Gordon’ oldu. Bir futbolcuya bakıp sıkıntısı var mı,yok mu diye hemen anlar ve gidip derdini sorardı. Bu çok özeldi.”
“Aslında Beşiktaş’ın başında çıktığım her maç çok özeldi. O günler tam bir peri masalı gibiydi. Ama özellikle namağlup şampiyon olduğumuz ve üst üste elli maç yenilmediğimiz dönem benim asla unutamayacağım bir dönemdir. Şampiyon olmamız değil, nasıl olduğumuz daha önemlidir benim için. Biz doğru ve düzgün şekilde oynayarak kazandık bu başarıyı. Temiz futbol oynadık.”
“Bildiğiniz gibi Les’i kiraladık ve çok iyi performans gösterdiği bir sezon sonrası, Queen’s Park Rangers onu geri çağırdı. Başkan onu bırakmak istemiyordu. Bir gün beni yanına çağırdı, ‘Bak Gordon’ dedi, ‘İngiltere Kraliçesi ile konuşmanı istiyorum, Les Ferdinand konusunda bize yardımcı olsun.’ Türkiye’de futbolcuların askerlik durumları için dönemin başbakan ve cumhurbaşkanları ile görüşülüyordu ama İngiltere’de sayın majesteleri ile böyle görüşmek düşünülemezdi bile!”
“Hiçbir zaman Türkiye’den uzak kalmama izin vermedim. Ayda üç-dört kere oradaki arkadaşlarımı ararım. Tatillerde giderim. Geçen senelerde geldim, sekiz-dokuz eski futbolcum ile Çarşı’da Kazan’da oturup bir şeyler içtik. Orası evim, oradakiler ise ailem gibidir. Nasıl uzak kalabilirim ki?”
“Eski stadın yıkılıp yeni stadın aynı yerde yapılmasına çok sevindim. Dünyanın en güzel stadı oldu. Hayatımdaki en mutlu günlerimin geçtiği bir yerdir İstanbul’un o küçücük noktası. Duygulanıyorum...”