Ajans Beşiktaş - Beşiktaşlılığıyla bilinen sanatçı Hakan Altun, Beşiktaş Dergisi Ekim sayısına konuştu. İşte Hakan Altun'un Beşiktaş hakkında söyledikleri;
''Pandeminin başında sahneye ara verdiniz...''
''Mart ayından itibaren bu süreç nedeniyle yıl sonuna kadar şarkı söylemeyeceğimi söylemiştim. Çünkü riskli gruptayım. İki beyin ameliyatı geçirdim. Rahmetli babamı kaybettikten sonra da zatürre olmuştum. Müzisyen arkadaşlarımla, yani ekiple de konuştum. Şarkı söylemeyeceğimi, sahneye çıkmayacağımı, ortalık düzelirse yeni yılda gece kulüplerini bırakıp konser vermek istediğimi söyledim.
Bu arada tamamen Bodrum’a yerleştim, ailem de burada.''
''Fakat üretmeye devam ediyorsunuz.''
''2020 yılında çıkması planlanan 13 şarkılık bir albümü inşallah 2021’de çıkaracağım. Bu süreçte yeni bir şarkıya klip çektim. Yakında yayınlanacak. Bir Sezen Aksu şarkısı. İki ay sonra bir klip daha çekeceğim. Sonra da albüm gelecek.''
''Bodrum size yarıyor diyebilir miyiz?''
''Burada otururken aklıma bir söz geliyor ve yazıyorum. Enstrüman çalıyorum. Alıştım galiba. Doğrusu ben pandemiden önce de pandemi var gibi yaşıyormuşum. Konser haricinden pek evden çıkan biri değilim artık.
Son beş altı yıldır yazı Bodrum'da geçiriyorum zaten. Konserlere buradan gidip geliyordum. Son üç dört albümün tüm şarkılarını Bodrum’da yazdım. Çıkacak albümün sekiz şarkısını burada yazdım. Burası bana enerji veriyor.''
''İstanbul’dan gidince neler değişti?''
''Böyle bir planım vardı zaten ama pandemi nedeniyle bu hayalim bir yıl geriye çekilmiş oldu. Burada günler çok güzel geçiyor. Çok iyi dostlarım var. Müzisyen dostlarım var. Ailem burada, her şeyin ötesinde.
Geceleri yaşamayı seven biriyim. İstanbul’da geç uyuduğumda üçten dörtten önce kalkamıyordum Şimdi erkenden kalkıyorum.
Bodrum'da hava da bana çok yarıyor. 49 yıldan beri İstanbul’da yaşıyordum. Kentin hengamesini artık sevmiyorum. İstanbul’un o eski eski sessizliğini düşünsenize. Bugün en sessiz yere bile gitseniz şehrin bir gürültüsü var ve artık bu beni çok rahatsız ediyor.
Burada kuş sesi, su sesi, yaprak sesi... Bunlar beni mutlu ediyor ve bu aslında hayata bakışınla alakalı bir şey. İstanbul’da çok güzel şeyler yaşadım ama 33 yıldır çalıp şarkı söylediğimi fark ettim. Bu sürede ailemle ne yılbaşı ne bayram geçirebilmiştim.
Manevi değerler her zaman maddi değerlerin üzerinde olmalı. Hayat manevi değerlerle güzelleşiyor. Pandemide bunu gördük İnsanların jetleri var ama jetlere bi - nip gidemiyorlar.''
''Buradasınız ama İstanbul’dan, Beşiktaş’tan bir çağır geldiği zaman hemen karşılık veriyorsunuz.''
''Ben anadan doğma Beşiktaşlıyım. Beşiktaş’ı menfaat için sevmedim. En büyük tutkumdur Beşiktaş. Konser günü bile İstanbul’da değilsek ve maç varsa kuliste Beşiktaş maçı seyredilir. Babamdan, dedemden gelen bir tutku bu. İyi günüde, kötü gününde diyoruz ya... Bu sıralar sadece Beşiktaş değil, dünyadaki bütün takımlar kötü günler yaşıyor. Hele ki Türkiye’de. Onun için menfaatsiz sevdiğimiz, tutkunu olduğumuz kulübe destek olmalıyız. Diğer takımları tutanlar da kendi takımlarına yardımda bu - lunmalı bence. Önemli olan kötü günlerde beraber olup birlikte bir şeyler başarabilmek.''
''Çok güzel bir mesaj bu...''
''Türk halkı da duyarlıdır. Hele Beşiktaşlılık çok farkıdır. Sosyal projelere baktığınızda en çok Çarşı’yı görürsünüz. İlk sırada Beşiktaş vardır. Beşiktaşlıların haykırışı vardır, desteği vardır, ilk koşmaları vardır. Biz böyle bir takımız. Böyle bir topluluğuz. Bana göre kulübümüz zaten bir dünya kulübü de borçtan kurtulduğumuzda inşallah Avrupa’da ger - çekten çok iyi işler yapacağız.''
''Nedir size bunu söyleten?''
''Beşiktaş’ın öyle bir sinerjisi var. Vodafone Park’a girdiğin zaman diyorsun ki dünyanın en iyi takımı gelse hava cıva. Yeneriz diyorsun o atmosferi görünce.''
''Babadan, dededen nasıl geçiyor Beşiktaş sevgisi?''
''Babam eski profesyonel futbolcu. İstanbulspor, Vefaspor gibi takımlarda oynadı. O dönemki şartlar nedeniyle futbol oynamamı çok istemezdi. İyi ki de müzikle uğraşmışım.
Babam beni beş altı yaşlarındayken İnönü Stadı’nda, Ali Sami Yen’de Beşiktaş maçlarına götürürdü. Numaralı tribüne giderdik.
Yanımda bir çocuk Galatasaray ya da Fenerbahçe bayrağı sallarken ben de Beşiktaş bayrağı sallardım. Keşke fotoğrafları olsa da göstersem, insanlara futbolun sadece futbol olduğunu, birbirimizi kırmadan, üzmeden takım tutabileceğimizi gösteren bir mesaj olsa.
Ortaokulda itibaren maçlara kendim gitmeye başladım. Maçtan bir gün önce evdeki gazeteleri konfeti halinde keserdim makasla. Torbalara doldurup herkese dağıtırdık. İlk yeni açıktaydım. Orada yetiştim. Sonra Çarşı’dan arkadaşlarım oldu.
Günlük tutuyordum. Gazetelerden Beşiktaş haberlerini, fotoğraflarını kesiyordum. Onları bir deftere yapıştırır, yanlarına skor yazardım: 3-0. Goler: 2 Metin, 1 Feyyaz. Kötü maçlarda ağlardım. Annem babam beni teselli etmeye çalışırdı.''
''Zafer Algöz ile röportaj yatığımızda bize Yeniköy Tribünü’nden bahsetti.''
''Orası inanılmaz. Genellikle pazar ve pazartesi maç varsa ve kimsenin işi yoksa bizde buluşuyorduk. Cuma, cumartesi konserler oluyor. Zafer Abi’nin oyunu oluyor. Celil’in (Sadi Celil Cengiz) çekimi oluyor. Uğur’un (Uğur Kurt) işi olabiliyor. Hele Pazar olursa tadından yenmiyor. Yemekler yapılıyor, tavlalar oynanıyor, 10-12 kişi maçı bekliyoruz.''
''Demba Ba, Demba Ba tezahüratı da orada çıkmış galiba?''
''Liverpool maçından sonraydı. Orada 1-0 kaybetmiştik. Rövanşı Olimpiyat’ta oynayacaktık. Kaybettiğimiz zaman çok efkarlanıyoruz. Moralimiz bozuluyor. Yıkılıyoruz.
Biz enstrümanları almıştık, Zafer abi şöyle çıkıştı: Bunları yeneceğiz oğlum burada. Göreceksiniz. Demba Ba bitirecek işi! Ve bir anda çıktı. Olay oldu. Bir gün arayıp 'Hemen Show TV’ye bak' dedi. Açtım; sarışın, küçücük bir çocuk ekranda. Babası 'Demba Ba'yı kapatıyor, ağlamaya başlıyor. Babası açıyor, gülmeye başlıyor. Zafer abi, 'Demba Ba sayesinde birçok çocuk Beşiktaşlı oldu' dedi.
Çoğu Beşiktaşlının tribüne geldiğinde başka türlü etkilendiği bir tezahürat vardı. Sizin için özel olan hangisidir?
'Ölümle yaşamı ayıran çizgi...' Onu seviyorum ben.''
''Evde maç izlerken bir toteminiz var mı?''
''Annemi arıyorum. Annem ve kız kardeşim Beşiktaşlı. Maç sıkıntılı gittiğinde bir arada değilsek , arayıp “Anne biraz dua eder misin?” diyorum. Annem hasta Beşiktaşlı; o da kardeşim de çok tutkulu. Yan yana değilsek telefon trafiği bizim uğurumuz.''
''Son dönemde en etkilendiğiniz maç hangisidir?''
''Çok var tabii ama İnönü’de oynanan son derbi hiç aklımdan çıkmıyor Benim de İnönü’de seyrettiğim son maçtı o. Kuyt kendi kalesine attı, Niang attı. Kapalı tribündeydik, o gün acayip şeyler olmuştu, çok da kalabalık da olduğu için son beş dakika çıkalım mı diyenler oldu. Yok, çıkmayalım dedim. Son maç dedim. Doksan artıda Olcay Şahan 3-2 yaptı.''
''Bu sezonu nasıl görüyorsunuz?''
''Sergen Yalçın geldikten sonra bu kulübün başka bir moda girdiğini düşünüyorum. Alex Ferguson gibi düşünebilirsin. Artık niye hoca arayalım ki! Minik takımdan gelmiş. Altyapıda oynamış. Dört büyükte başarılı olmuş. Teknik direktör olarak başarılı olmuş. Ve gelmiş artık Beşiktaş’a. Tamamdır. Çok da iyi dostumdur ve çok hassas biridir. Futbolcudan anlar. Doktorudur futbolcunun. Nereye ne lazımsa bilir. Bizin ne paralarımız gitti daha önce. Öncelikle mücadeleci bir takım olduk. Gençleşmeye gittik. Altyapıdan gelen çocuklarla çok mutluyum. Bir tek Necip vardı, uzun süredir. Ama Rıdvan, Kartal, Ersin, Erdoğan var şimdi. Onların şansı da Sergen Yalçın.''
''Mehmet Ekşi hocamız da geldi şimdi...''
''Mehmet Abi’yi de çok severim, başarılar diliyorum. Çok düzgün bir insan, çok klas bir insan. Beşiktaş’ın kaptanlığın yapmış bir insan. O Fulya’da idman yapıyordu, oranın dokusundan en iyi o anlar. Mehmet Ekşi’yi getirmek yönetim için önemli bir başarıdır. Çok akıllı bir karar. Yönetime de başarılar diliyorum, çünkü bu şartlar altında kulübü yönetmek gerçekten çok zor. Tabii ki her hoca bütün iyi oyuncular bizim takımda olsun ister ama Beşiktaş’ı gerçekten gönülden seven dostlarımızın ekonomik sıkıntıları da göz ardı etmemesi lazım.''