Soldan sağa; Hakkı Yeten, Memduh Ün, kaleci Mehmet Ali. (Şeref Stadı)
Atilla Dorsay’ın 25 Haziran 2006 Pazar günü Sabah Gazetesi’nde yayımlanan Memduh Ün yazısını sunuyoruz:
“Türk sinemasının dev çınarlarından, 86 yaşındaki Memduh Ün, ağır hastalıklarla boğuşuyor. Bu yüzden, geçen yıl çevirdiği (şimdilik) son filmi Sinema Bir Mucizedir’i bitirmeyi meslektaşı Tunç Başaran’a bırakan ustayla uzun zamandır görüşmek istiyordum, ama onun pek hali yoktu. Vefakâr eşi Fatma Girik’le de görüşmek istiyordum. Benim ‘klasik Yeşilçam’ röportajlarım için gerekli bir isimdi o. Üstelik son Adana şenliğinde değerli bir onur ödülü almış, böylece Altın Koza sayısını dörde çıkarmıştı. Ve sonunda, onlarla birlikte söyleşme imkânı doğdu. Aslında ikisiyle de ayrı ayrı ve uzun söyleşiler yapılabilirdi: Öyle çok anlatacak şeyleri vardı ki. Ama birlikte olmalarının, Büyükçekmece’deki Alkent 2000 sitesi içindeki büyük bahçeli, yüzme havuzlu ve bir tür müzeye dönüşmüş evlerinde bizi karşılamalarının apayrı bir anlamı vardı. Kimi sorularıma birlikte yanıt vermeleri gibi...
Beşiktaş takımı 1940. Ayaktakiler soldan; Şeref Görkey, Hakkı Yeten, Çengel Hüseyin, Sabri Gençsoy, Halil Köksalan, Memduh Ün, Rifat, Şükrü Gülesin, Oturanlar; Enver Demir, kaleci Mehmet Ali, Yavuz Üreten.
BİRLİKTE YARIM ASIR
Beraberlikleri, 48 yılı bulmuş. İki yıl sonra bize görkemli bir 50’inci yıl töreni vaad ediyorlar mıydı? Memduh Ün “Eğer yaşarsak, elbette,” dedi. Peki ama geçmişe, bunca yıla nasıl bakıyorlardı? Önce Memduh Usta aldı sözü: “İnsan hayatında ve ilişkilerde iniş-çıkışlar oluyor. Eğer anlaşabiliyorlarsa, hayata bakışları temelde aynıysa ve hele aynı mesleği yapıyor, aynı şeylere ilgi duyuyorlarsa, o engeller aşılıyor”. Fatma da bunları aynen onaylıyor. Memduh devam ediyor: “Fatma’yı tanıdığımda o 16 yaşındaydı, ben 40. Uzun süre, belki 20 yıldan fazla onu ben yönlendirdim. Çok zekidir, sünger gibi her şeyi emer. O üniversiteler bitirmiş insanlardan çok daha iyi düşünebilen biri.” Onlar uzun süre yasal engellerden dolayı evlenmediler. Hâlâ da evli değiller. Memduh şöyle diyor: “Benim için evlilik söz konusu değil. Dünyada da, belki birkaç yüzyıl sonra evlilik ortadan kalkacak. Yani iki insan birbirini seviyorsa, orada atılan kuru imzayla bağlanmalarının bir anlamı yok. Ama şu var: Ayrılıklarda kadının hakkı çok yeniyor, özellikle Türkiye ’de. Belki onun için, resmi formalite kadın için önemli olabilir. Güvence açısından”. Eğer evlenselerdi, Fatma soyadını değiştirip Ün yapar mıydı? “Bunu hiç düşünmedim. Evliliği ben de önemsemiyorum, sanırım soyadımı korurdum”.
Memduh Ün, sağlık açısından durumunu anlatıyor bana. En önemli sorunu, böbrekleri. Biri alınmış, öbürü yüzde 35 civarında çalışıyor. O da durursa ne olacak? Onun yaşında nakil çok zormuş. Ayrıca ona böbrek verecek akrabası yok. Velhasıl tam bir sorun. Allah sağlık versin...
Memduh Ün, ayakta soldan beşinci.
HER ŞEYE RAĞMEN FUTBOL
Memduh Ün’e ise önce futbol dönemini soruyorum. Hele çalışma odasında asılı, Beşiktaş ’ın 1940-41 deki şampiyonluğunun anısı olan ve oyuncuların resimleriyle süslü panoyu gördükten sonra... Şöyle diyor: “İyi futbolcuydum. Beşiktaş’ı o yıl şampiyon yapan ekibin içindeydim. Daha öncesinde Ankara karmasında, Çukurova formasında oynamış, milli takım seçmelerine katılmıştım. Ama hep amatördüm. Bir yandan maliyede, belediyede, elektrik idaresinde filan çalışırken, öte yandan futbol oynardım. Kulüp iş verir, ama para vermezdi”. Dünya Kupası’nı izlerken, Fatma’nın deyimiyle ‘içine düşüyor’muş. Ve bunca yıllık sinemacılığına rağmen, “Sinema mı, futbol mu?” deyince, “Her şeye rağmen futbol,” diyor. 70 küsur yaşına kadar futbolu fiilen oynamayı sürdürmüş.
Memduh Ün, Yeşilçamspor-Jokeyspor gösteri maçına kaptan olarak çıkmış.
ULUSLARARASI ÖDÜL
Ün, daha sonra oyuncu olmuş: Turan Ün adıyla. Tıp fakültesini yarıda bırakıp futbol işinden de para kazanamayınca, gelen öneriyi kabul etmiş. Ve 1947’de Damga filminde baş rol almış. Ardından yapımcılık, senaryo yazarlığı ve de yönetmenlik... 70-80 kadar film yönettiğini söylüyor. Sinema tutkusu 1938-39 yıllarında, hâlâ ayakta olan Alkazar Sineması’nda gördüğü macera filmleriyle başlamış. Ün, 90’larda da Bütün Kapılar Kapalıydı, Gün Ortasında Karanlık gibi değişik filmler çektikten sonra, bir arzuya kapılmış: Ödül alacak bir film yapmak... “Herkesin bir uluslararası ödülü vardı, benim yoktu. Hep üzülürdüm buna. Zıkkımın Kökü’nü açıkça ödül almak için çektim”. Sonuç iyi olmuş ve dış ülkelerden birçok ödül gelmiş. Demek ki isteyince... Onun Mimar Sinan Üniversitesi’nde uzun yıllar süren sinema hocalığı da var. Sinema Bir Mucizedir ise eski asistanı Tunç Başaran’ın ona armağan ettiği bir senaryoymuş. Bu filmi çekerken, biraz da ‘dünyanın en yaşlı yönetmeni’ rekorlarını kırmayı düşünmüş. Ama sağlığı elvermemiş ve filmi Tunç tamamlamış. Kendi çekip bitirebilse, bambaşka bir film olacağına inanıyor. Kısmet değilmiş... Memduh Ün’ün anıları yayına hazırlanıyor. Bu alanın yorulmaz işçisi İbrahim Türk onunla konuşup tam 36 kaset doldurmuş, yakında çıkacak." (Yazı: Atilla Dorsay, Sabah Gazetesi, 25 Haziran 2006 Pazar)