Ajans Beşiktaş - Her çocuğun bir takıma gönül vermesi, bir kulübe ilgi duyması veya sevdiği renklerin peşinden gitmesi için birkaç başlıca neden vardır. Ailenin bir takımı tutması ve aileye özenerek takım seçmesi, mahalle ya da arkadaş çevresinde tutulan takıma gönül vermesi veya hayranı olduğu futbolcuların formasını giydiği takımı kendisine tutulacak takım olarak seçmesi gibi...
KİPTAŞ’ın genç ve başarılı genel müdürü Ali Kurt da hayranı olduğu futbolcuların peşinden giderek Beşiktaş’ı tutmaya karar vermiş.
8 Ağustos 2019’dan bu yana KİPTAŞ’ın genel müdürlüğü görevini yürüten Ali Kurt, 1981 Bakırköy doğumlu. Beşiktaş’ın Süleyman Seba döneminde yaşadığı üst üste 3 şampiyonluk Ali Kurt’un en büyük şansı olmuş ve o dönemde çocukluğunu yaşayan çoğu insan gibi Metin – Ali – Feyyaz sevgisi sayesinde Beşiktaş’ı tutmuş. Dilerseniz o günleri Kurt’tan dinleyelim:
“Beşiktaş’ın renkleri bir kere sempatik geldi bana. Şu an tamam ama o dönemde bile siyah ve beyaz hayatımızın her anında anlamı olan renklerdi. Ailemin hepsi Fenerbahçeli idi ama; annem, babam, abim... İyi de maç izlerlerdi, neredeyse hiç maç kaçırmazlardı. Ben aklım ermeye başladığı zamanlarda ise Metin Ali Feyyaz’a sempati duymaya başladım. Bir de yanlış hatırlamıyorsam mahallede bir abimiz vardı, ‘Beşiktaş kötü gün takımı’ demişti. O da çok etkilemişti beni. Sonra büyüyüp de İstanbul'da tek başıma maçlara gitmeye başladığımda daha iyi anladım bunları. Şampiyonluk şansını yitirsek de çok kötü durumda da olsak biz hep giderdik stada. Niye? Öncesi ritüeller var, oranın farklı bir havası var. Takım kötü durumda olsa bile takıma sahip çıkma isteği var. Beşiktaş kötü olunca gidip Beşiktaş’a sarılmam gerekiyor. Biz öyle gördük çünkü. Bir de küçükken maçlara gitmeye başladığımda taraftar da beni çok etkilemişti. Beşiktaş taraftarı eskiden beri en efsane taraftardır; sanırım onlar da Beşiktaş’ı tutmamda etkili oldu diye düşünüyorum.”
“Sanki Nou Camp Stadı”
Ailesinin işi gereği çocukluğunun büyük bir kısmını Beşiktaş’tan ayrı olarak Mersin’de geçiren Ali Kurt, İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi’ni kazanınca çok sevdiği Beşiktaş’a kavuşmuş oldu. İstanbul’a gelince gittiği ilk maçı ise hiç unutamıyor ve “anlatır mısınız?” dediğimizde o günkü heyecanla anlatıyor...
“İstanbul’a dönünce ilk gittiğim maç Milan, Şampiyonlar Ligi (2000) maçıydı. Bilet nasıl buluruz diye düşünüyoruz tabi arkadaşlarla. Stadın oraya gittik, bakınıyoruz ama bilet kalmamış. Tam ümidi kesmiştik ki son anda karaborsa bilet bulduk arkadaşlarla. Maça son 15 dakika kala girdik içeri, ama ben bir girdim stada tabii tribünü izlemekten maça bakamıyorum. Bizim tribün müthiş coşkulu. Sanki Nou Camp Stadı. Hiç unutmuyorum o kadar bağırıyoruz, öyle bir tezahürat öyle bir ambiyans yer gök inliyor. Shevchenko Milan'da oynuyor o zaman; efsane zaten. Maldini de vardı. Adamların hiç umurunda değil, hiç heyecanlanmıyorlar. Hatta hiç unutmuyorum bizim orada arkada büyük skorboard vardı. Oraya oturmuşlar kolları dayamış böyle reklam panolarına. Şampiyonlar liginden golleri gösteriyorlar onları izliyorlardı hiç umurlarında değil. Dedim ne güzel iş. Dayım gelmişti yanlış hatırlamıyorsam İstanbul’a, bana harçlık vermişti. O harçlığı vermiştim karaborsaya.”
Ali Kurt, çocukluk zamanlarında Mersin İdmanyurdu altyapısına girmiş. Hedefi, orada kendisini gösterip İstanbul’a, Beşiktaş altyapısına gelmekmiş. Ancak her şey yolunda giderken, kendisini benzettiği Van Basten gibi attığı bir gol sonrası ayağı kırılınca futbol hayatı neredeyse başlamadan bitmiş. Futbol hayatı bitince de tribün hayatı başlamış.
“Az önce dediğim gibi ilk maçı yeni açıkta izledim. Sonra eski açın sağ tarafında; mesela Lazio maçı. Sergen Yalçın oynuyordu bizde; ikinci dönemiydi, şampiyon olduğumuz sene. Acayip bir seyirci vardı. Bir koltukta 3 kişi parmaklarımızın ucunda duruyorduk öyle bir seyirci vardı. Daha çok yeni açıkta izledim öğrenciyken. Yeni stat yapılınca işimiz gücümüz de var tabi o zaman; bir arkadaşımın locasında, şu anki locanın olduğu, Güney loca vardı oraya gidiyorduk. Stat açıldı ve 3 yıl gittik oraya. Sonra dedik ki burada bağırılmıyor, edilmiyor. Biz bağırıyoruz ama, loca sonuçta daha farklı bir havası var. Dedik ki biz seyircinin içinde olalım. Kombine aldık kapalıya. Ama şunu gördüm hakikaten kondisyonumuz çok düşmüş. Çok yoruluyorsun. Biz locada da bağırıyorduk. Hala da bağırıyorum bu arada ama kapalı ağır geldi bize. Numaralıda da izledim, iki direk arasında da. En sonunda eski stadın locasında izledim. Yani her tribünde izledim aslında.”
“Olimpiyat’taki maçta provokasyon vardı”
“Tribün demişken; en güzel tribünlerden biri de Olimpiyat’ta Galatasaray maçı. Ceza yediğimiz maç. O maçtaydım. O maçta Türkiye rekoru kırıldı. Zaten en çok taraftar o maçtaymış. Olimpiyat stadı 85 bin kişilikti. Koltuklar sonra düzeltildi, 70 bine indi. Biz numaralı yerden aldık ve koltukta gene 3 kişi izliyorduk. Öyle bir kalabalık ben görmedim. O merdiven boşlukları zaten 10 bin, 20 bin kişi alıyor. 100 binin üstünde insan vardı o gün. Ve insanlar sahaya girdi ya net bir provokasyon vardı. İnsanların böyle şelale gibi akışını gördüm. Bildiğin şelale gibi insanlar sahaya girdi.”
Ali Kurt, KİPTAŞ’ın genel müdürü olunca işiyle, inşaatla alakalı konuşmadan da olmaz diye düşündük ve Ali Bey’e o klasik soruyu sorduk: “İnönü mü Vodafone Park mı?”
“İsim olarak baktığımız zaman Vodafone Park diye bir şey kabul etmiyorum ben. Net İnönü Stadı. Zaten herkes öyle söylüyor. Gerçekten maça giden taraftarın hiçbiri Vodafone demiyor ki, İnönü Stadı diyor. Mimari açıdan baktığımızda da kesinlikle İnönü diyebilirim. İşim gereği başka statlara gittiğim zamanlarda da statları incelerim. Statlara acayip hayranlığım var benim. Manchester United'ın stadı çok ilgimi çekiyor; Old Trafford. Görmedim ama Real Madrid'in stadı Santiago Barnabeu, Brezilya’daki Maracana, Milano’da Giusseppe Meazza... Onlar çok ilgimi çekiyor. Türkiye'deki statlar da çok ilgimi çekiyor. Büyüklerin hepsini gördüm İstanbul'dakilerin. Galatasaray da güzel, Fenerbahçe de güzel. Ama İnönü bence şuan ki statlar arasında en iyisi, sonra da Fenerbahçe Stadı iyidir bana göre.”
İşte Ali Kurt’un tüm açıklamaları:
“Beşiktaş’a uygun konut verecektik ama şartlar oluşmadı”
“Ahmet Nur Çebi göreve ilk geldiği zaman Beşiktaşlı bir yönetici arkadaşım vasıtasıyla kendisiyle tanıştık. Bazı oyuncular için uygun fiyatlı konutlar istediler. Biraz zor durumdaydı Beşiktaş’ın kasası. Ben nasıl faydalı oluruz diye düşündüm, sponsorlukla uygun konut verelim dedik ama bazı prosedürleri aşamadık. Sonuçta burası bir kamu iştiraki ve sosyal konutlar kura ile belirleniyor. Evet, Beşiktaşlıyım ama kamu yararı her şeyin üstünde benim için. Burası hani özel şirketim olsa yapardım. Ama bir gün Beşiktaş’a tesis yapmak isterim. Keşke yapabilsek. Ama orada da kamu şirketi olduğumuzu unutmamak lazım. Şimdi Beşiktaş'a yapsam diğerlerine nasıl yapmıyorsun hikayesi olur diye sıkıntı. Ama keşke bir faydam olsa sponsor olmak istedim hani taraftarı olduğum için. O da genel politika anlamında adaletsizlik olurdu diye çok uygun görülmedi ki doğru bir karardı. Ama bir gün mutlaka bir şey yapmak istiyorum.”
“Ethem Sancak bilmediğinden değil, orada bir ideolojiyi empoze etmeye çalışıyor”
“Ethem Sancak’ın Candaş Tolga Işık’a yaptığı ‘Beşiktaş’ı satın alırım ve Asya Şampiyonluğu’ açıklamalarını çok rahatsız edici buldum. Hem Beşiktaşlıyım diyor, Beşiktaş'a başkan olmak en büyük hayalim diyor ama takım batsın da hacizden alayım diyor. Bir de diyor ki Asya'da yöneteceğim. Asya’da şampiyonluk peşinde. Onu bilmediğinden değil, orada bir ideolojiyi empoze etmeye çalışıyor. Ya sen Avrupa takımısın bilmiyor olabilir mi? Tabii ki biliyor. Sosyal medyada da tepkimi gösterdim. Yeni spor yasasının teknik içeriğini de bilmiyorum niyet okuduk. Niyetini gösterdi. Gerçekten Beşiktaşlıysan fedakârlık yap, yardımda bulun, satın alabilecek paran var, onu hacze götürecek duruma getirme. Ama buna çok az tepki gösterdi insanlar. Beşiktaş'ın bak temel değerleri, her kulübün var. Fenerbahçe’nin de var Galatasaray’ın da var ve ben çok kıymetli görüyorum. O değerleri bozduğun zaman bir kıymeti yok ki. Beşiktaş Asya’da mücadele edecekmiş. Ne yapıyorsun sen? Bu vizyonla böyle bir kulübü nasıl yöneteceksin?”
“Bıraksalar sahaya atlayacaktım”
“Hiç unutamadığım maç Fenerbahçe maçı. Fenerbahçe yenmişti bizi, 2001-2002 sezonu. Ümit Özat oynuyor. Ben holigan değilimdir ama acayip coşkulu bir taraftar olurum. Yeni açıkta izliyoruz o zaman meşale konfeti her şey serbest. Böyle bir taraftar yok. Meşale, şelale gibi böyle. Dalga gibi böyle meşale yağıyor, konfeti yağıyor; öyle bir atmosfer yıkılıyor stat. Fenerbahçe yeniyor bizi. Ümit Özat net provoke ediyor. Çok iyi topçu o zaman. Kırmızı kartı gördü. Tabii seyirci sürekli sahaya bir şey atıyor. O zaman soyunma odasına giden kapı, aşağı doğru açılıyor. Oradan dolanmadı, sahanın içine girdi maçı durdurttu. Ben bile sakin insan, bıraksalar sahaya atlayacağım. (Gülüyor) O maçı hiç unutamıyorum.”
“İnönü’deki son maçta eşim neredeyse erken doğum yapacaktı”
“İnönü’nün son maçını tabii ki kaçıramazdım. Eşim oğlumuza hamileydi, dedim ki gel gidelim. Ama bir hafta sonra doğum olacak. Eşim zor yürüyor ama onu da götürmek istiyorum. Böyle bir anıyı bir daha kimse yaşayamaz çünkü. Eşim yürümekte bile zorluk çekiyor, o durumda. Cahil cesareti. (Gülüyor) İlk yarıyı izledik ama stat yıkılıyor neredeyse. Çok fazla da gaz sıkılıyor, doğal olarak gaz bizi rahatsız etmeye başladı. Çıkmak istiyoruz ama çıkamıyoruz. Bir polis vardı orada. Yanına gittim, dedim ki izin vermiyorlar çıkmaya dedim; bizim çıkmamız lazım. Bana uzun uzun baktı, ‘eşim hamile mecbur çıkacağız ‘ dedim. Sağ olsun yardımcı oldu. 1 hafta sonra da doğum oldu. O yüzden oğlum doğuştan Beşiktaşlı.
“İsteyerek olan bir şey değil ama KİPTAŞ’ta da çok sayıda Beşiktaşlı var”
"KİPTAŞ’ın hepsi Beşiktaşlı olsun asla demiyorum ama nedense hep Beşiktaş ağırlıklı denk geldi. İşe alım süreçlerimiz İBB koordinasyonunda şeffaflıkla yürütülüyor zaten. Bu arada bence Beşiktaş taraftarı Türkiye'deki en çok taraftar olabilir. Benim eski çalıştığım kamu kurumunda da hep Beşiktaşlı vardı. Çok fazla. Sadece Beşiktaşlılar kendini o kadar ön plana çıkarmıyor diye düşünüyorum. Fenerbahçeliler ve Galatasaraylılar gibi. Nüfus sayımında bir ara taraftar sayımı da yapılacak dendi ama hiç yapılmadı bildiğim kadarıyla. Bana göre Beşiktaş taraftarı öyle üçüncü taraftar falan değil, çok var. Ben kendi etrafımda istatistik yapıyorum; ki Beşiktaşlılar diye görüşmüyorum insanlarla çok var, daha çok.”
“Vodafone Park yapılırken başka takım taraftarı bürokratlar engel olmaya çalıştı”
“Beşiktaş bir basketbol salonu yapacaksa orada bir paydaş olmak isterim KİPTAŞ adına. Ama bizim TOKİ gibi tamamen yapma şansımız yok. Dediğim gibi kamu şirketi olduğumuz için yok. Ama öyle bir inşaat durumunda paydaş olmak isterim ki benden önceki dönemde KİPTAŞ, Vodafone Park’ın inşaatında müşavir olarak bulunmuş. Keşke ben o zaman genel müdür olsaydım. Bazı şeyleri daha güzel yapardım. Stadımız bir kat daha yüksekte olacaktı, altta dükkanlar vardı. Onun iptal edilmesinin geçerli sebepleri yoktu aslında. İçerideki başka takım taraftarı bürokratların müdahalesi ile oldu. Engel olmaya çalıştılar. O zaman KİPTAŞ genel müdürü olsam bunlara engel olmaya çalışırdım. Çok daha fonksiyonel, kullanılabilir bir alan haline getirmek isterdim. Sadece 15 günde bir maç yapılan yer değil, çok kompleks bina, her biri kullanılan bir alan olurdu. Bu da ne olurdu? Kulübe ek gelir getirirdi. Hatta basketbol salonu da orada kullanılabilirdi."