Ankaraspor - Beşiktaş maçına gideceğiz babamla. Beşiktaş’ı ilk defa statta izleyeceğim, içim içime sığmıyor. Ankaraspor lige yeni çıkmış iddiasız bir takım. Hayaller kuruyorum. Sergen’e frikikten attırıyorum, Ailton’a hat-trick yaptırıyorum, Tümer ayak içiyle yan ağlara bırakıyor bir tane, maç bitti derken Ahmed Hassan oyuna giriyor, bir tane de o atıyor. Çeşit çeşit senaryo var kafamda ama hiçbirinde 3’ten az atmıyoruz.
Hayatımın en mutlu gününü yaşamak üzere evden çıkıyoruz. Babam yolda Ankaraspor’un teknik direktörü Rıza Çalımbay’dan bahsediyor. Rıza kaptan, büyük Beşiktaşlı. Sanırım babam hem Beşiktaş’ı hem de Rıza kaptanı görmek istiyor.
Babam emniyet personeli, spor şubeden bir tanıdık bulur bedavaya gireriz diyor. O zaman pasolig falan yok. “Gireriz değil mi?” diyorum “Gireriz” diyor. Kafamda ilk golü babama attırıyorum. Solaktır, iyi frikik atar. “Sen mi daha iyisin Sergen mi?” demiştim de Sergen demişti. Sergen’in nasıl büyük bir futbolcu olduğunu öyle anlamıştım.
Stada varıyoruz, tanıdık polisler de buluyoruz ama içeri giremiyoruz. Abi bilet lazım turnike dönmez diyorlar. Ben pasoligle orada tanışıyorum. Bir başkasını buluyoruz o da öyle diyor. Bir başkası bir başkası… Herkes bilet lazım diyor. “Bilet alalım mı?” diyor babam ama 30’ar liradan 60 lira. Biz üç kardeş okuyoruz, tek maaş. Bizim için 60 lira çok para. Yaşımdan fazla olgunluk gösteriyorum. Boşver, diyorum. Biz izlemesek de yener Beşiktaş.
İkinci yarı kapıları açarlar öyle gireriz üzülme, diyor babam. Öyle deyince üzülmüyorum. İkinci yarı da kapıları açmıyorlar. 25 Eylül 2005, Ankara soğuk. Ankara hep soğuk ama o gün kemiklerime kadar üşüyorum. Bu soğuğun meteorolojik bir karşılığı yok. İkinci yarının ortalarına doğru kapıları açmayacaklarına emin olunca eve dönüyoruz. Biz eve gelene kadar maç bitmiş, 2 tane yemişiz. Annem daha eve çıkmadan üzüldünüz mü diyor? Ne oldu diyorum, yenilmişsiniz diyor. Rıza kaptanı hiç sevmiyorum. “Bir Beşiktaşlı niye Beşiktaş’ı yener, Beşiktaşlıları üzer?” Diyorum. Beşiktaşlılar işini iyi yapar, Rıza da iyi teknik direktör diyor babam. Rıza Çalımbay’ı yine sevmiyorum ama oradaki öğretiyi alıyorum: Beşiktaşlılar işini iyi yapar.
22 Ekim 2016 Cumartesi. Öğrenci evimdeyim. Galatasaraylı arkadaşım zorla uyandırıyor. Galatasaray - Trabzonspor maçını izlemek izlemek için İstanbul’a gidecekmiş. Gel bana yol arkadaşı ol haftasonu İstanbul’u gezer geliriz, diyor. Yük olmayım diyorum, ısrar ediyor. İstanbul’u ve arkadaşım Bulut’u sevdiğim için kabul ediyorum. O maça gidiyor, ben Vodafone Arena’ya. Bitmiş halini ilk defa görüyorum, yüzümde aptal bir gülümseme. Bir süre sonra dışardan bana bakanlar ne düşünüyordur acaba deyip yüzümdeki gülümsemeyi kaldırıyorum. Sonra onlara bakıyorum onlar da gülümsüyor. Galatasaray kaybediyor, Pazar günü Beşiktaş maçını semtte izleyelim en azından diyorum çünkü bende ne bilet ne para var. Twitter’dan birkaç kişiye ümitsiz mentionlar atıyorum: Abi öğrenciyim, şehir dışından geldim. Maçtan önce yemek yemek için bir kafeye oturduğumuz anda telefonuma bir mesaj geliyor: TC’ni yolla kardeşim. Yolluyorum, birkaç dakika sonra bir mesaj daha geliyor. Koltuk numaramı, gireceğim kapıyı yazıyor. Yüzümde dünkünden daha büyük bir gülümsemeyle arkadaşımın yanından ayrılıyorum.
Ağaçlı yoldan stada doğru yürürken birbiriyle çelişen duygular var içimde. İlk defa Vodafone Arena’da maç izleyeceğim ama rakip yine Rıza Hoca. Kötü giden Anadolu takımları Beşiktaş’ı yener ve çıkışa geçer. Antalyaspor yeterince kötü gidiyor. Rıza Hoca’yla zaten kötü bir hatıram, içimde bir korku var ama 12 yaşımdaki gibi kendimi hayaller kurmaktan da alıkoyamıyorum. Hafta içinde Napoli’ye iki gol atmış Aboubakar’a attırıyorum. Talisca uzaktan vuruyor. Barcelona’dan gelmiş Adriano var. Oğuzhan sakat ama belki oynar diye ümitleniyorum. En önemlisi Atiba var. Hayallerim hala aynı, 3’ten az atmıyoruz.
Maç 7’de, ben 5’te içeri giriyorum. Gözlerim dolu dolu oluyor. 2 saat boyunca stadı izliyorum. Uzaktan da olsa her gün gelişmelerini takip etmişim. Bir tuğla koymuşluğum olmasa da çok hayal kurmuşluğum var. Sonunda kavuşuyoruz, kolay mı?
Bu sefer yanılmıyorum. İlk yarının sonlarında Aboubakar orta sahadan aldığı topu sürüyor ceza sahasına girerken sol çaprazdan filelere bırakıyor topu. İkinci yarı Talisca iki tane atıyor 3-0 yeniyoruz. Sıra bende Rıza Hoca, diyorum. Bu sefer ben seni üzdüm. Maçtan çıkıp yeniden Bulut’la buluşuyorum. “Bulut, bu sene de biz şampiyonuz.”
Maça gitmeme vesile olan
kardeşim Alaatdin Bulut’a teşekkürler…
İbrahim Er