Süleyman abi (Seba) en başta oturan.
Yanında Metin Keçeli ve Zekeriya Alp var. O dönem Beşiktaş'ın iki yıldız yöneticisi.
Sağ tarafta ise bana gazeteciliği ve muhabirliği öğreten ustalardan rahmetli İlker Ateş var. Arkasında ayakta duran delikanlı ise ben.
O sezon Beşiktaş ile Galatasaray şampiyonluk yarışında... Teşvik primi dedikoduları almış başını gitmiş...
Sert açıklamalar yapılıyor peş peşe...
İşte o sırada şampiyonluğun gittiğini anlayan Galatasaray'ın başındaki Derwall, (Türkiye'yi ne kadar tanıyorsa) Beşiktaş hakkında ipe sapa gelmez iddialarda bulunmuş.
Gözler Beşiktaş'ta...
Açıklama bekleniyor...
Öyle bir açıklama olması isteniyor ki camiadan; yerle bir olmalı Alman!
Ama Süleyman abi buna taraftar değil. "Şeyi şey etmeyelim" diyor da başka bir şey demiyor. Sonunda bir deklarasyon yayınlamaya razı ediyorlar onu. Deklarasyon yayınlanmasına yayınlanıyor da... Ne tatmin eder camiayı, ne de manşet olur gazetelerde...
İlker abi, "Yürü Gürel, Şeref Stadı'na gidelim. Bir şeyler çıkarabiliriz oradan" dedi; rahmetli Yusuf Noberi her yere yürüyerek gittiği için o büyük çantasıyla zaten orada...
Daha dün olmuş gibi hatırlıyorum...
Süleyman abi orada... Beşiktaş'ın bana göre hala "yıldız" olan efsane yöneticisi Metin Keçeli orada... Çocukluğumda hayran olduğum, evimde posteri asılı olan unutulmaz sağbek Zekeriya Alp, "Genel Kaptan" olarak orada...
İlker abi diyor ki; "Süleyman abi, deklarasyon Derwall'in açıklamaları karşısında hafif kalıyor. Daha net bir yanıtınız olmayacak mı?"
"Yok İlker" diyor Süleyman abi; "Bırakalım da futbolu futbolcular sahada oynasın. İki güzide kulübümüze böyle şeyi şey yapmak şey olmaz!"
İkna edemiyoruz...
Yusuf abi fotoğraflarımızı çekmiş ama elde deklarasyondan başka malzeme yok!
Antrenman bitti...
Süleyman abi en öndi, biz arkasında çıkıyoruz Şeref Stadı'ndan...
O sırada Zekeriya abinin sesini duyuyorum; Metin abiyle "Bu Derwall ne konuşuyor ki? Kendisi şikeleriyle meşhur değil mi?"
Metin abi de onaylıyor onu kafasıyla... Derwall'in 1982 Dünya Kupası'nda teknik direktörü olduğu Batı Almanya'nın Avusturya ile oynadığı maçı hatırlatıyorlar; tarihe kara leke olarak geçen maçı...
İlker abinin yan gözlerle bana baktığını gördüm; "Duydun değil mi?" dercesine... Duymuştum...
Hemen gazeteye döndüm ve işte bu manşet çıktı ortaya...
Bunu neden anlattım?
Süleyman abinin doğum günü de ondan anlattım.
Nasıl biri olduğunu bir kez daha anlatayım istedim.
Her kulüp başkanı gibi derdi "Ne olursa olsun, yeter ki biz şampiyon olalım" değildi; Beşiktaşlılık ona göre başka bir şeydi; bunun için belirttim.
Zaten ondan sonra başladı her kulübün başına gelen başkanın "Süleyman Seba gibi başkan olacağım" diye söz vermesi, çalışması... Bunu unutmayalım dedim.
Haa... Bu haberden sonra ne oldu? Yine kızdı. Bağırdı, çağırdı. Bir kaç gün konuşmadı bizimle. Gittim kulübe elini öptüm, "Bir daha böyle şeyler etme" dedi, affetti beni.
Sonraki yıllarda hem başkan-gazeteci olarak, hem de en değer verdiğim bir büyüyüğüm olarak bende yeri her zaman çok ayrı ve farklı oldu.
Kızsa da, bağırsa da, "Oğlum siz adam olmazsınız" diye zaman zaman fırça atsa da... Bilirdim ki hep iyiliğimizi isterdi o... Öncelik Beşiktaş'ın iyiliği idi elbette ki...
Gazetecilik yaşamımda bir kaç kez işsiz kaldım.
Her defasında benden fazla üzüldü; bilirim.
"Oğlum senin bir ailen var, böyle olmaz" diyerek sağa sola telefonlar açardı. Hatta bir defasında konuşmadığı ve çok kızdığı bir kişiyi bile aramıştı benim için.
Öldüğünde babamı kaybetmiş gibi oldum. Sendelesem, arkaya doğru düşecek olsam bilirdim ki beni tutacak, ayağa kaldıracak bir destek vardı arkamda. Sonsuzluğa göçtüğünde boşlukta gibi kaldım ben de...
Biliyorum... Şimdi yine oradan, bulutların üzerinden bir yerden izliyor beni. Kızıyordur belki de yine, "Ne gerek vardı yazıyorsun bunları oğlum; eyyy oğlum eyyy! Yine şeyi şey ettin" diye...
Ne yapayım? Ben yine kendimi tutamadım Süleyman abi, yazdım işte.
Ne güzel insandın sen; ne büyük başkandın, ne şefkatli babaydın. Keşke olsaydın da yine bağırıp çağırsaydın be Süleyman abi, kızsaydın bize.
Neyse... Biz seni yine yine aramızda hissediyoruz Süleyman abi, doğum gününü kutluyoruz duyarak sesini; "Ne gerek var böyle şeylere, ne doğum günü şeyi" diyorsun değil mi?
Dersen de, ne yapalım? Nice yıllara Süleyman abi, bizler yaşadıkça kutlayacağız bugünü kızsan da bağırsan da çağırsan da...
Sevdiğin şarkı "Unutulmuş birer birer eski dostlar eski dostlar" diye başlar ama... Biz de şunu dinliyoruz şu anda: "Yıllar geçse de üstünden, bu kalp seni unutur mu?"