Ajans Beşiktaş - Hiçbir kurumda, aynı anda tüm işler olumlu gitmez. Bazı işler pozitif ilerlerken bazı işler de negatif ilerler. Önemli olan bu negatif işler ile pozitif işler arasındaki orandır. Pozitif işler ağırlıkta ise negatif işlerin üstesinden gelmek daha kolaylaşır.
Spor kulüplerinde de işler aynen böyle yürür. Hiçbir zaman tüm işlerin pozitif olması mümkün değildir. Beşiktaş kulübüne baktığımızda pek çok iyi giden iş görüyoruz. Bu iyi giden işleri zaten herkes yazıp, çiziyor. İşler genel olarak iyi giderken de kimse kötü giden işleri konuşma cesareti gösteremiyor.
Ben Beşiktaş’ta yöneticilik yapmış biri olarak, kulüpte aksayan işleri gündemi getirmeyi kulübüme bir hizmet olarak algılıyorum. Eleştirdiğim konuları geçmiş deneyimlerimin süzgecinden geçiriyor, araştırdığım konu ile ilgili olarak, en yetkili kişi ve birimlerden bu bilgileri teyit ediyor, ondan sonra yazıyorum. Beşiktaşlı yöneticilerin, bu eleştirilerimi, kulübümde gördüğüm aksaklıkları gidermek için yaptığım yapıcı uyarılar olarak algıladıklarına inanıyorum.
***
Benim bu sezon dikkatim iletişim alanında yoğunlaştı. Öncelikle halen kulüpte neden bir iletişimden sorumlu yönetim kurulu üyesinin bulunmadığını merak ediyorum.
Bu görev hiçbir yöneticiye tevdi edilmediğine göre, görevi Beşiktaş başkanı üstlenmiş demektir. Oysa iletişim görevi, başkanın uğraşması gereken yüzlerce iş arasında yürütülebilecek bir iş değildir; çok ciddi vakit ve emek ayırmak gerekir.
Uzun zamandır eleştirdiğim iletişim hatalarının belki de ana nedeni budur. İletişim departmanında çalışan profesyonellerin, ilişkide olacakları bir yönetim kurulu üyesi olmadan, karar alıp, uygulamaları çok zordur. Zira aldıkları kararı uygulamak için başkana ulaşmak ve onun en az meşgul olduğu anları yakalamak zorunda kaldıklarını tahmin ediyorum.
***
Bu sezon aynen geçtiğimiz sezon gibi başladı. TFF içindeki lobiler, Fenerbahçe ve Galatasaray’ın ilk haftalarda puan kaybetmesini engellemek istiyorlar. İlk haftayı hatırlayalım:
Beşiktaş-Rizespor maçında hakem Zorbay Küçük’ün 33.dakikada Sabo’yu oyundan atmaması tam bir skandal karardı. Hakem, İlk maçında, 10 kişilik rakibe karşı 57 dakika oynama lüksünü, Beşiktaş’ın elinden almış oldu.
Gaziantepspor’a karşı oynanan ikinci maçın orta hakemi Ümit Öztürk, VAR hakemi ise Yaşar Kemal Uğurlu idi. Bu ikilinin geçtiğimiz sezonlarda Beşiktaş aleyhine verdikleri yanlış kararlar hatırlanınca, tarafsız olduklarına inanmak zor.
Nitekim Gaziantepspor maçında da yapacaklarını yaptılar; ilk yarıda Djilobodji’ni Kenan’a arkadan yaptığı hareket kesinlikle penaltı idi. Ancak orta hakem, vücut dili ile, VAR’dan gelen bilgiye göre penaltı olmadığına hükmettiğini anlatmaya çalıştı. Oysa bu tür şüpheli durumlarda pozisyonu izleyip, nihai kararı orta hakemin vermesi gerekmektedir.
Orta hakem Ümit Öztürk’ün bir başka önemli hatası ise, ilk yarının sonunda verdiği elle oynama kararında faulü yapan tarafı karıştırması idi. Önce kararı Beşiktaş lehine verdi, sonra ne oldu ise kararını değiştirdi. İşte tam o anda ortalık karıştı. Vida ile Mendyle karşılıklı itişmeye başladı. Bu tür durumlarda her iki futbolcuya da sarı çıkartılır. Hakem Mendyle’in sarı kartı olduğunu hatırlayınca ikinci sarıyı göstermemek için sadece Vida’ya kart gösterdi.
Bir takımın hem penaltısını vermez hem de koskoca bir ikinci yarıyı 10 kişiye karşı oynama hakkını eline alırsan, o maçın sonucuna doğrudan etki etmiş olursun.
Üçüncü hafta Salih’in iki sarı kart görmesi tam bir skandal idi. Salih’e gösterdiği ilk sarı kart kesinlikle haksızdı. İkinci sarı kart ise tartışılır, zira o pozisyonun hemen devamında Jimmy Durmaz’ın yaptığı faul Salih’in faulünün karbon kopyası idi. Ama Jimmy Durmaz’ın sarı kartı olduğunu hatırlayan Cüneyt Çakır bu pozisyonu es geçmek zorunda kaldı.
Hakemin kart göstermeyeceğini hisseden Karagümrüklüler neredeyse sahada oyuncularımıza dayak attılar. İlk yarıda sarı kart gören Zukanovic’in ikinci yarıda en az 2 sarı kartlık pozisyonu vardı. Ama bu hareketleri de karşılıksız kaldı.
Sergen Hoca’nın da dediği gibi maçın hakemi Cüneyt Çakır maç içinde kart göstermek için detay arıyordu. Cüneyt Çakır dünya çapında ünü olan, başarılı bir hakemdir. Ancak pozisyonları, uluslararası maçlar da başka, Türkiye’de farklı değerlendirmektedir. Avrupa ve Dünya kupalarında düdük çalan bir hakemin, bu kadar çok hatayı bir takım aleyhine yapmasını iyi niyetli olarak değerlendirmem mümkün değil.
Bir yandan Beşiktaş’a karşı bu hatalar yapılırken, bir yandan da Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarına, o takımlarla özdeşleşmiş hakemler verilmekte ve daha ilk haftalardan hak etmedikleri puanlar kazanmaktadırlar. Zira bu işi planlayanlar, haftalar ilerledikçe bu hataların unutulacağını biliyorlar.
Geçen sezon Beşiktaş’ın ilk 8 maçında tam 11 puanın hakem hataları ile kaybedildiğini unutmamak gerekir. Buna karşın rakipleri Galatasaray ve Fenerbahçe ise yanlış hakem kararları sonucunda pek çok puanlar kazanmışlardı. Bu sezon da tarih tekerrür ediyor.
***
Bu hatalar(!) yaşanırken Beşiktaş yönetiminin sessiz kalmasını yadırgıyorum. Sessiz kalmanın ‘efendi’ olmakla, ya da ‘ağır abi’ olmakla hiçbir ilişkisi yoktur. Bu puanlar hakem hataları ile kaybedilirken sessiz kalmak demek, gelecek maçlarda hakemlerin aynı özensizliği sürdürmelerine yol açmak demektir.
Sesini yükseltmek kavga etmek ile eşanlamlı değildir. Ortalığı karıştırmak başka, hakkını aramak başka bir şeydir. Geçtiğimiz sezon Sergen Hocanın haksızlık karşısında sesini yükseltmesi şampiyonluğun kazanılmasında çok olumlu etkiler yapmıştır.
Beşiktaş iletişim komitesi de aynı tonda sesini çıkartmak zorundadır. Ancak bu sesi çıkartacak kişiler elbette profesyonel yöneticiler değildir. Başkan ise son sözü söyleyecek kişi olarak kalmalıdır. Beşiktaş yönetimi bir yandan bu tür haksızlıklara karşı göstereceği tepkiyi belirlerken bir yandan da bu tepkiyi dile getirecek kişiyi belirlemelidir.
Hatalar karşısında sessiz kalmanın, hataları sineye çekmenin, daha büyük hataların yapılmasına yol açacağını unutmamamız gerekir.