Ajans Beşiktaş - Cemal Ersen'in, Milliyet Gazetesi'nde yazdığı yazı, şu şekilde;
Geçenlerde Vatan’ın Ankara temsilcisi sevgili Murat Çelik ile gazetenin yemekhanesinde sohbet ediyoruz. Koyu ve iyi Beşiktaşlıdır. Konu transfer filan derken, döviz kurlarındaki artışa geldi.
Adına ister kumpas deyin, ister Türkiye’ye karşı başlatılmış ekonomik savaş, ama yaşamın her alanında ciddi sıkıntılara yol açtığı ortada.
Tabii, başta futbol olmak üzere spor da nasipleniyor sarsılan ekonomiden. Murat, geçen yıl bu dönemler doların 3.5, euronun 4 lira olduğunu söyleyince küçük bir araştırma sonunda vahim tablo ortaya çıktı.
Sadece dört büyük kulüp bazında yabancı futbolculara “yıllık” ödenmesi gereken rakamlardan söz ediyoruz; Fenerbahçe 84, Galatasaray 63, Beşiktaş 38, Trabzonspor 29 milyon euroluk taahhüt vermiş.
İkiye katlandı
Geçen yıl sarı-lacivertli kulübün TL olarak ödemesi gereken para 336 milyon iken, bugün itibarıyla yükümlülüğü 567 milyon liraya yükselmiş. Galatasaray’ın 252 milyondan 431 milyona, Beşiktaş’ın 152 milyondan 256’ya, Trabzonspor ise 116 milyondan 203 milyon liraya çıkmış.
Şimdi nasıl olacak bu iş?.. Kur oynaklığı nedeniyle aynı futbolcuya ödeyeceğiniz ücret neredeyse katlanmış.
Ya gelirler?.. Yayın (onda da kur sabitlenmiş) ve bazı sponsorluklar hariç, çoğu yerel para birimi üzerinden. Bu koşullarda borcu kapatma, oyuncu satarak transferi döndürme, düzlüğe çıkma ihtimali sıfır.
Buna yerli futbolcuların yüzde 80’nin euro üzerinden sözleşme imzaladıkları gerçeğini de ekleyin, kulüpler nasıl batmasın ki?
Hadi kendi ligimizde idare ederiz de, Avrupa’da yarışmacı olmak ve iddiayı sürdürmek için güçlü kadrolar oluşturma zorunluluğu, kulüplerin elini kolunu bağlıyor. Faiz cephesinden hiç söz etmiyorum. UEFA mali kriterleri de cabası!
Görüyorsunuz, geçmiş senelere oranla transferde yaprak kımıldamıyor, kımıldayamaz da!
Kulüplere çağrı
Devletin zirvesindekiler sürekli döviz ile ilgili mesajlar veriyor. Uluslararası ticarette yerel para birimlerinin kullanılması konusunda dost ülkelere çağrı yapıyor.
Bir çağrı da kulüplere ve Futbol Federasyonu’na biz yapalım. Sözleşmesi süren oyunculara lafımız yok. Ancak bundan sonra Türk futbolcularla imzalanacak kontratlara TL şartı getirilsin. Gerekirse yasa ve talimatlarla bağlayıcı olsun. Aslında kocaman bir saçmalık değil mi? Kendi ülkende mesleğini icra ederken dolar veya euro kazanıyor, bozdurup bozdurup harcıyorsun. 81 milyonluk ülkede kaç kişinin ve kimlerin böyle bir lüksü var?
Arkadaşlar kusura bakmasınlar. Yıllardır kazandıkları parayı kur artışlarıyla ikiye katlarken sesleri çıkmıyor, fedakârlık istendiğinde sırtları dönüp gidiyorlardı.
Kulüpler Birliği Vakfı ile Futbol Federasyonu bu konuyu ciddi biçimde değerlendirmeli. Spor Bakanı Sayın Mehmet Kasapoğlu gerekirse öncülük etmeli, hukuki ve yasal zemini ile ilgili çalışma başlatmalı. Hesap ortada, bu sayede Süper Lig’in genelinde yarı yarıya azalır yıllık maaş ödemeleri.
Aksi takdirde sadece kulüpler değil, Türk futbolu da göz göze göre bir Titanik faciasının ortasında bulabilir kendini.
Tembellik VAR mı?
Kimse kimseyi kandırmasın. Sezonun ilk haftasında oynanan maçların sekizinde 16 kez Video Asistan Hakemliğine başvurulması sistemin başarısı kadar, hakemlerin yeteri kadar hazır olmadığını da gösteriyor.
Diyeceksiniz ki VAR olmasaydı pek çok maçın sonucu değişebilir, atlanan kartlar bir takım lehine avantaja dönüşebilirdi. Doğrudur. Tıpkı geçen sezon yaşanan fahiş hakem hataları gibi.
Ancak tüm enerjinizi VAR’ın teknik olarak işlevsel hale gelmesi ve eğitimine harcarken, hakemlerin fiziksel ve zihinsel hazırlığı unutulmuş gibi. Oysa her zamankinden daha çok ihtiyaç var onların çakı gibi sahaya çıkmasına...
Hakem maçı, “nasıl olsa VAR düzeltir” kafasıyla yönetmeye kalkarsa ki, bazı arkadaşların o havada olduğu çok açık, büyük sorunların yaşanması kaçınılmaz.
Gözlemciler bu sezon hakeme not vermeyecek. Peki MHK değerlendirmeyi nasıl yapacak? VAR’a az başvuran başarılı, çok kullananan başarısız mı sayılacak?
Valla bizden söylemesi, bu kadar kısa sürede VAR’ın da suyunu çıkarırsanız, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da olabilirsiniz!
Favorim Başakşehir!
UEFA Avrupa Ligi 3. ön eleme turunda talihsiz biçimde elenen Başakşehir, bu sezon Süper Lig’deki en ciddi şampiyonluk adayım. Her şeyden önce istikrar var. Kadroda, teknik adamda, yönetimde ve hatta tribünde!
Avrupa defteri de kapandığına göre tüm gücünü lige verecek bir takım bekliyor bizi. Maraton koşucusu olmak, sabır ve yenilenen enerji gerektirir. Başakşehir son dört sezondur hep zirveyi zorluyor. Bana göre artık edindiği deneyimi doğru kullanacak ve diğer şampiyon adaylarının korkulu rüyası olacak.
Abdullah Avcı gibi işine odaklanmış, kendi takımı dışında olup bitene kulak asmayan ve kolay pes etmeyen bir teknik adamla “sorunsuz bir kulüp” olarak gördüğüm Başakşehir’in tek ihtiyacı, taraftar. Ama o da zorla olmuyor. Aidiyet duygusu oluşmamış, geçmişte siyasallaşma eğilimi göstermiş taraftar topluluğu ile beklenen ilgiden mahrum kalıyor İstanbul temsilcisi.
Bugüne kadar şampiyonluk ipini göğüslemiş 5 takıma bakın. Büyük camia olmanın yolu coşkulu tribünlerden geçiyor. Gerektiğinde baskı da yaratacak, destek de olacak.
Bu önemli eksiğine rağmen Avcı’nın öğrencileri, yine lige renk ve heyecan katacaktır diye düşünüyorum.
Haftanın şakası!
Salı günü Nazilli Belediyespor ile Aydınspor dostluk maçı oynadı. İkinci yarının başında Aydınsporlu Ufukcan rakip takımdan Mazlum’a yumruk atınca saha savaş alanına döndü. İki takım oyuncuları birbirine girdi. Çevik kuvvet güçlükle müdahale edip futbolcuları ayırdı. Maç tatil edildi. Bunlar alışık olmadığımız görüntüler değil.
İlginç olanı iki takımın başkanı olaylar yatıştıktan sonra ortak açıklama yaptı: “Dostluğumuza kimse gölge düşüremez...” Pardon da, kavga edenler kimin futbolcuları idi sayın başkanlar? Hangi dostluktan söz ediyorsunuz?
Şaka gibi değil mi?