Bu şekilde peş peşe Avusturya’ya kadar giderler. Tek kişilik destek kuvvet Hasan Özkan onları yaşadığı şehir olan Graz’da, orman içinde bir restorana götürür. “Kahraman” burayı çok sevdiği için bu kez acele etmez ama bunun başka bir sebebi daha vardır. “Eylül ayı olmasına rağmen hava çok sıcaktı. Biz de araba kullanırken klimayı hiç kapatmadık. Süleyman abinin de bir huyu var, asla arkada oturmaz. Yol boyunca klimadan rahatsız olmuş ama söylememiş. Burnunu silip öksürmeye başlayınca fark ettim. O kadar üzüldüm ki anlatamam” diyor Kaynar. “Çünkü bencillik yapacak bir insan değil, bunu benim düşünmem gerekirdi.” Sonunda Münih’e vardıklarında onları kalabalık bir protokol karşılar. Türkiye’den milletvekilleri, bakanlar, kulüp yöneticileri… Franz Beckenbauer’in Süleyman Seba onuruna verdiği yemekteyse sadece yedi kişi vardır. Bir sonraki gün oynanan maçta Beşiktaş 2-0 yenilir ve Seba aynı kadroyla bu kez dönüş yoluna çıkar. Kaynar “Dönüşte unutamadığım bir şey var” diye anlatmaya başlıyor. “Yugoslavya’dan Bulgaristan sınırına geçerken bir tane küçük baraka vardı. Yugoslavya’nın Free Shop’u! Alışveriş yapmak için durdum. Süleyman abiye de istediği bir şey olup olmadığını sordum. Cebinden küçük bir kağıt parçası çıkardı. Üzerinde bir kadın parfümü ve bir sigara adı yazıyor. ‘Şunların fiyatına bak, bana söyle ama sakın sormadan alma’ dedi. Arabadan indik, kapının önündeki kayaya oturdu, bir sigara yaktı.” Güvenç “Bize de gün doğdu, kayıt yapmaya başladık” diye araya giriyor. “Süleyman abi emekli maaşıyla geçinen bir adam, cebindeki paranın ne kadar kıymetli olduğunu biliyorum” diyor Kaynar. “Kağıtta yazanlar da oldukça para tutuyor. İçeri girip fiyatlara bakıyormuş gibi yaptım. Yarısı kadar para söyledim. O zaman da mark geçiyor, bir de onu çevirttirdi. ‘Bana bak çok az bu, beni mi kandırıyorsun sen!’ dedi. ‘Burada vergi yok abi, ondan ucuz’ diye ikna ettim. Çıkarttı parayı verdi de aldım.”