"Tuchel sevmişti, Avcı da sevebilir"
Goal Türkiye editörü Onur Özgen, Beşiktaş'ın transfer gündemindeki Lewis Holtby hakkında bir yazı yazdı
Ajans Beşiktaş - İşte Onur Özgen'in detaylı Holby yazısı;
Galatasaray’ın Wesley Sneijder’ı transfer etmesinden tam altı gün sonra Schalke'de 10 numarası Lewis Holtby’yi Tottenham Hotspur’a kaptırmıştı. Ve o sezon Galatasaray ve Schalke bir ay içinde Şampiyonlar Ligi son 16 turunda karşı karşıya gelecekti.
Sneijder’ın gelişi, en azından Schalke karşısında Galatasaray’a çok şey katmamıştı belki. Her iki maçta da silik bir görüntü sergileyen Hollandalı, ilk maçın devre arasında, rövanş maçının ise 60. dakikasında yerini Nordin Amrabat’a bırakmıştı. Ama Holtby’nin ayrılışı, Schalke’den çok şey götürmüştü. Eşleşmenin sonunda ise turu geçip çeyrek finale yükselen taraf Galatasaray olmuştu.
Aradan yıllar geçti. Holtby’nin yine Türkiye’den yolları geçen Jermaine Jones ve Roman Neustädter’in önünde 10 numara olarak oynadığı günler geride kaldı. O artık oyunun her iki yönünü de oynayabilen güvenilir bir 8 numara. Yine de en parlak günlerini 10 numarada geçirdiğini söylemek yanlış olmaz.
Özellikle 2010-11 sezonu, Holtby'nin kariyerindeki açık ara en iyi sezondu. Mainz'da kiralık olarak oynadığı o sezon, takım lige 7'de 7'yle başlamış ve o zamana kadar Bundesliga tarihinin en iyi sezon başlangıcını yapmıştı. Holtby de o yedi haftayı iki gol, yedi asistle geçirmişti.
Adam Szalai ve Andre Schürrle ile birlikte ligin en iyi üçlülerinden birini oluşturmuşlardı. Bunu ise Thomas Tuchel yönetiminde başarmaları sürpriz değildi. Tuchel'in önde prese ve topa sahip olmaya dayalı hücum sisteminin en önemli parçalarından biri Holtby olmuştu. Schalke'de disiplin ve kontrol delisi Felix Magath'tan bulamadığı özgürlüğü, ona Tuchel vermişti. Takım 4-4-2, 4-2-3-1 ve 4-3-1-2'i değişerek kullanıyordu; fakat sahaya hangi şekilde yayılırsa yayılsınlar ya da Holtby hangi pozisyonda oynarsa oynasın - ister iki santrforun arkasında serbest oyun kurucu, ister 4-4-2’nin sağ kanadı olarak - oyunun şefi her zaman oydu.
"Futbola dair bildiğim her şeyi ondan öğrendim," diyen Holtby de Tuchel'in hakkını veriyor, "Futbolu adeta hissediyordu. Bu tarif edilemez. Pep Guardiola'yla birbirlerine çok benziyorlar. İkisinin de tek amacı kazanmak değil, aynı zamanda oyuncularını daha iyi hâle getirmek istiyorlar."
Bu Beşiktaş için iyi bir haber. Zira oyun tarzı ve taktiklere olan düşkünlüğü ile rahatlıkla Tuchel’e - ve Holtby’nin Tuchel ile kıyasladığı Guardiola’ya - benzetebileceğimiz Abdullah Avcı, Holtby’nin yıllardır çalışmayı beklediği antrenör olabilir.
Aynı zamanda Holtby de kısa süre içinde Avcı’nın Beşiktaş’taki favori oyuncuları arasına girebilir. Neden mi? Öncelikle Avcı, merkezin solunda sol ayaklı oyuncuları kullanmayı sever. Başakşehir’de önce Emre Belözoğlu, ardından İrfan Can Kahveci’yi sol içte kullanmıştı. Beşiktaş’ta ise şu anda ne savunmanın ne de orta sahanın merkezinde sol ayaklı bir oyuncu bulunuyor. Holtby bu anlamda Avcı’nın aradığı profili karşılıyor.
Bir diğer husus ise Avcı’nın 10 numaradan bozma iki serbest 8’li sisteminde yer alacak oyuncuların hem yaratıcı hem de agresif bir yapıda olmalarının gerekmesi. Başakşehir’de Marcio Mossoro ve İrfan Can bu tipte oyunculardı. Beşiktaş’ta ise bu pozisyonda kullanabileceği Adem Ljajic ve Oğuzhan Özyakup gibi yumuşak ama yaratıcı; Dorukhan Toköz gibi fazla yaratıcı olmayan ama agresif ve dinamik orta saha oyuncuları bulunuyor. Holtby ise eldeki seçeneklerden farklı olarak top ayağındayken yaratıcı, top rakipteyken ise agresif olabilen bir oyuncu. Bu açıdan da Avcı’nın ihtiyacını duyduğu orta saha oyuncusu olduğunu söyleyebiliriz.
Vodafone Park’taki imza töreninde Avcı’nın oynatmak istediği futbola dair en fazla vurgu yaptığı konulardan biri topu rakipten geri alma süresiydi. Beşiktaş’ın geçen yıl 14 saniyede topu geri kazanabildiğini ve bu konuda ligin en kötü takımlarından biri olduğunu ifade eden bir gazeteciye, “Dış sahada 14 saniyeydi, ama iç sahada 10.5 saniyeye kadar iniyordu” diye cevap veren Avcı, taraftarın desteğinin bu konudaki önemine dikkat çekiyor; ama bu süreyi daha da geriye çekmeleri gerektiğini söylüyordu. Holtby’nin agresifliği ve özellikle top kapmadaki başarı yüzdesi bu konuda da Avcı’nın elini oldukça rahatlatabilir.
Peki Holtby’nin transfer edilmesi hâlinde orta üçlü nasıl olabilir? Savunma önündeki tek aday yine Atiba Hutchinson gibi görünüyor. Her ne kadar Avcı, Başakşehir’deki son sezonunda o bölgede “derin oyun kurucu” rolünde Emre’yi kullansa da Beşiktaş’taki mevcut kadroda böyle bir oyuncu bulunmuyor. Dolayısıyla savunmanın önünde “tutucu” rolünde Atiba’yı ya da takımda kaldığı takdirde “kesici” rolünde Gary Medel’i görebiliriz.
Önlerinde ise sol içte Holtby’nin oynaması hâlinde, sağ içte iki aday var gibi görünüyor: Ljajic ve Oğuzhan. Her ne kadar geçtiğimiz sezonki düşük performansının da etkisiyle Oğuzhan biraz geri planda kalsa da Avcı’nın sisteminde kendisine anahtar bir rol bulması oldukça muhtemel. Bu durumda Ljajic’i de Serie A’da da sıklıkla seyrettiğimiz gibi sol kanattan içe kat eden bir rolde görebiliriz.
Geçen sezonun en iyi çıkış yapan oyuncusu Dorukhan’ın ise Udinese’ye satılması gündemde. Takımda kalması hâlinde de Avcı’nın onu sağ bekte kullanabileceği konuşuluyor. Bu durumda da Dorukhan’ı çizgiyi kullanan klasik bir bekten ziyade, içe kat edip merkezi çoklayan “sahte bek” rolünde seyredebiliriz. Ki bunun da Avcı’nın sevdiği bir bek kullanımı olduğunu biliyoruz.
Tekrar Holtby’ye dönersek, çok yönlü bir oyuncu olduğunun altını çizebiliriz. Bunda da kariyerinin başlarında birçok pozisyonda görev almasına borçlu. İlk olarak Aachen’da sol kanat oyuncusu olarak tanıdığımız Holtby, daha sonra Mainz’da 10 numara, Schalke’de de Huub Stevens döneminde Raul Gonzalez’in arkasındaki çift pivottan biri olarak boy göstermişti.
Buna karşın elbette potansiyelinin altında kalan bir oyuncu oldu. Bunda da iyi sayılmayacak kariyer yönetiminin etkisi olduğunu söyleyebiliriz. Holtby’nin kariyerinde verdiği üç kötü kararı oldu: Milli Takım tercihini babasının ülkesi olan İngiltere yerine doğup büyüdüğü ülke olan Almanya’dan yana kullanmıştı; fakat buna karşın kulüp bazında ise en büyük tutkusu Premier Lig’de oynamaktı. 2012-13’te sezonun ilk yarısını gayet iyi geçirirken, Schalke yönetimine sözleşmesini uzatmayacağını ve Premier Lig’e transfer olmak istediğini iletti. Bunun üzerine kulüp onu devre arasında 1.7 milyon euro gibi çok cüzi bir bedel karşılığında Tottenham’a satmak zorunda kaldı. Hatta bunu dönemin Tottenham menajeri Andre Villas-Boas “yüzyılın anlaşması” olarak yorumlamıştı. Ama bu Holtby için çok erken bir meydan okumaydı. Bundesliga’da gelişimine biraz daha devam etmesi gerekirken, kendini bir anda Premier Lig’in sert rekabeti içinde bulmuştu. Holtby yıllar sonra o günleri, “Kaliteme güveniyordum, ama belki de biraz toydum. Çok fazla aceleci kararlar verdim” diyerek öz eleştiriyle anımsayacaktı.
Holtby'nin yeniden Almanya’ya dönmesi ise sadece bir buçuk yıl sürdü ve Eylül 2014’te Hamburg’a kiralandı. Ki bu da ikinci büyük hatasıydı. Zira Bundesliga’nın en çalkantılı ve kötü yönetilen kulübüne gelmeyi seçmişti. Üçüncü kötü kararı da Hamburg’un bu kötü ortamında beş yıl boyunca kalmasıydı. Buna rağmen takımın en iyi performans veren ve güvenilir oyuncularından biri olmayı başardı. Ama Hamburg’un düşüşü, onun da kariyerini aşağıya çekti.
Birkaç ay önce verdiği bir röportajda, “Kariyerimin başlangıcındaki yüksek standartlara geri dönmek için asla geç değil. Her zaman geri dönmeyi hayal edebilirsiniz ve futbolda ne olacağını asla bilemezsiniz. Gelecek benim için parlak görünüyor” demişti Holtby.
Beşiktaş’a ise son dönemde gelen bütün Alman oyuncular başarılı oldu. Fabian Ernst, Roberto Hilbert, Andreas Beck, Mario Gomez... Hatta Almanya’da yetişen Türk kökenli oyuncuları da bu minvalde sayabiliriz: Olcay Şahan, Gökhan Töre, Cenk Tosun, Tolgay Arslan, Güven Yalçın... Şimdi yeni izler bırakma ve kariyerini yeniden ayağa kaldırma sırası Holtby’de olabilir.