Dilvin Gerçek
Sevdaya dâhil mi?
Sevdaya Dâhil mi?
Gün geçmiyor ki Şenol Hoca tedrisatına uyum sağlayan yeni bir değer sahne almasın. Maçın
sıkışmasına müsaade etmeye itiraz edercesine erkenden sahneye çıkan Colley bugün kendi evimizde
sezonun ilk golünü atarak “Hoş geldin” dedirtti. Üstelik takım bu golle ateşlenecek, arkası da gelecek
gibiydi. Golden ve zaman zaman yapılan hatalardan bağımsız olarak Amartey ile birlikte yolu bu
sezonu gün geçtikçe daha da sağlam yürüyecekler gibi.
Maçın gece vardiyasında oynatılmasına karşın dayanması çok zor bir sıcakta, yer yer boş tribün
bloklarının önünde başladık maça. Belirli maçlarda elbet iğne atsak düşmeyecektir yere fakat aylar
önce bilet fiyatları açıklandığı ilk günden beri söylediğimiz gibi, bu konu da kendimize çelme
takacağımız önemli durumlardan biri.
İki gün önce sıkı bir maç oynanmamışçasına istek var gibi görünürken bir diğer yandan bir şeyler hep
eksik, çok eksik gibi. Adına yakışmayacak kadar ortalama, beklenenin bir hayli altında başladık maça,
ter idmanı havasında. Artık tek yarıları eksik oynama eşiğini aşmalı aksine özellikle bu çizgideki
maçları tereddütsüz ilk yarılarda bitiriyor olmalıyız. Ki ben eminim ve aslında mecburuz ki bu durumu
da kısa zamanda aşmış olacağız.
Maç nerede, nasıl, kime karşı oynanırsa oynansın artık yıldızlar listesine Ahmetovic, Onur ve Gedson’u
tereddütsüz yazıyoruz. Üstelik son derece sağlam, olabildiğince sade, koşulsuz ve sonsuz katkı ile.
Tabii eşlikçileri izin verdiği müddetçe.
Derken ikinci yarı başladı, üstelik ilkini dahi aratacak şekilde. On beş dakikalık ilk dilimde özellikle,
rakip oynasın, derlensin toplansın da biz bir seyredelim ruhunda…
Şenol Hoca neyse ki 75 leri beklemiyor artık, 60. Dakikalarda alıyor aksiyonu. Aldı beklenen Alex ve
Rashica’yı. Heyecanımız sonsuz olsa da ayaklarının tozuyla girdikleri ilk maçta harikalar yaratmaları
çok da olası değil tabii. Özellikle Rashica, muhakkak çok iyi oyuncu ama keşke mümkün olduğunca
kısa zamanda geldiği takımın farkına varsa…
İkinci 45 dakikadan daha iyisini umdukça dibe çöktü beklentiler. Biz oynamadıkça rakip dirildi.
Olmazlar olmaya başladı, yedik koskoca bir maçı. Bizim oyunculara bu akşamki bu rahatlığı kim verdi?
Bir tuhaf vurdumduymazlık vardı, eli kolu sallayarak kazanabileceğimiz hatta farklı kazanmamız
gereken maçtı, sallana sallana verdik daha en baştan en kolay iki puanı. Maç sona yaklaştıkça
gevşeklik yorgunluğa evrildi. Ayakta duramamalar, düştüğü yerden kalkamamalar da cabası.
Az bir kıpırdanma yaşandığı anlarda atılan ve sayılmayan nizamî golün arkasından büyüklüğüne
yakışmayacak şekilde 1-0 ı kollayan takım, skorbord 90+4 ü vurunca, başka bir takımın aleyhine
verilmeyecek bir penaltının her zaman olduğu gibi bizim aleyhimize verilmesiyle aydı. 94. Dakikayı
buldu yani tribünün de takımın da oyuna dâhil olması. Önünde arkasında leblebi gibi dağıtılan,
olmayacak sarı kartlar, kendi ellerinle bu duruma getirdiğin maçın bitimine dakikalar kala çıkan
gerginlikler, sahaya yağan maddeler…
Bir uyarıcı olarak düşünüyorum ben şu an bu maçı. Ki kaybedilen iki puanın tek telafi yolu ancak
buradan geçer. Bu sezon belki de tüm sezon boyu oynayacağımız en zor maçın hemen öncesi, içimde
her şeye rağmen, “Akıllar Kiev’deydi,” tesellisi. Pek tabii görev sahibi herkes alacak bu akşamdan
üzerine düşen büyük payı. Altına girilen bunca maddi manevi yükün hakkı, olanları biz gibi seyretmek
mi? Yoksa susmaya devam etmek de sevdaya dâhil mi? Yönetmenin ilk kuralı sahip çıkmak değil mi?
Hangimiz yanlış bileniz? Olanlara olduğumuz yerden yırtınan bizler mi yoksa sessiz kalmaya,
bıraktığımız yerden devam eden mi?
Bomboş geçen bir 100 dakika ve bu saatten sonra ne desek boş. Sonrası için yapılması gereken şey
çok. VAR mıyız yok muyuz, buna artık yolun başında karar verelim.
Tatsız maç, yersiz kayıp, kapıya dayanan en önemli maç. Birileri parçaları birleştirir umarım.
Yolun açık olsun Beşiktaş’ım.